İşçi Hareketi
Sessiz sedasız imzalanan TİS’e karşı Seyhan Belediyesi işçilerinden açıklama: “Mutabık değiliz”

Adana’daki Seyhan Belediyesi işçileri, Belediye yönetimi ve Genel-İş arasında imzalanan toplu iş sözleşmesine ilişkin açıklama yayımladı. Sözleşmede ve “dayatılan sefalet ücretlerine” mutabık olmadıklarını açıklayan işçiler haklarını alıncaya kadar mücadelede kararlı olduklarını vurguladı.
Adana’da CHP’li Seyhan Belediyesi’nde geçtiğimiz aylarda başlayan Toplu İş Sözleşmesi (TİS) anlaşmazlıkla sonuçlanmış ve işçiler sendikanın yaptığı oylama sonrasında grev kararı almıştı. İşçiler grev için yasal süre olan 60 günün bitmesini ve bu süreçte belediye yönetiminin yeni bir teklif yapmasını beklerken sürgün gibi görev değişiklikleri ile karşı karşıya kalmıştı.
Aradan geçen 1 aylık süreden sonra ise sendika başkanı H. Yaşar Gündoğdu, belediyenin ücret artış teklifinin kabul edildiğini duyurdu.
Seyhan Belediye işçileri 6000 TL net maaş, yol ve yemek parası istiyor.
Belediyenin teklif ettiği en yüksek meblağ ise 5555 TL.
Şubat 2022’de açıklanan rakamlara göre açlık sınırı 4552 TL, yoksulluk sınırı ise 15.139 TL
Seyhan Belediyesi işçilerinin, imzalanan toplu iş sözleşmesini kabul etmediklerini ifade ettikleri açıklama şu şekilde:
MUTABIK DEĞİLİZ!
“Seyhan Belediyesi İşçileri olarak Toplu İş Sözleşmesi süreciyle ilgili bildirimizdir. İşçilerden ve işçi temsilcilerinden habersiz, Belediye Başkanı ve Sendika Başkanının aralarında attıkları imzalar meşru değildir! Bize dayatılan sefalet ücretlerinde mutabık değiliz!
BİZ NE İSTİYORUZ DA HAİN İLAN EDİLİYORUZ?!
Şubat 2022’de açlık sınırının 4552 TL, yoksulluk sınırının ise 15139 TL’ye yükseldiği ülkemizde 6000 TL net maaş ve işe gelip gidebilmek için yol parası, işimizde 8 saat çalışabilmek için bir öğün yemek parası istiyoruz.
Bize sunulan en düşük teklif yol ve yemek dahil 5256 TL, en yüksek teklif ise temizlik işçilerine verilen yine yol ve yemek dahil 5555 TL. Büro işçilerine verilen en düşük teklif üzerinden bir hesap yapalım:
Yemek tutarı 780 TL +yol tutarı 312 TL, yakacak parası 55 TL toplamda 1147 TL. 5256 TL den bu rakamı düşünce elimize kalan 4109 TL. Haklarımızı korusun ve iyileştirsin diye üyesi olduğumuz sendikaya her ay ödediğimiz 175 TL aidatı da düşünce elimize kalan yani evimize götürebildiğimiz para 3934 TL. Temizlik işçilerine verilen teklifi de bu rakama 300 TL (koku ve direksiyon primi gibi ek sosyal haklar) ekleyerek 4234 TL olarak not edelim.
Özetle Seyhan Belediye yönetiminin büro işçilerine reva gördüğü rakam, bugünlerde mevcut iktidar tarafından bile, yüksek enflasyon karşısında güncellenmesi gerekliliği inkar edilemeyen asgari ücretin de açlık sınırının da altında. Yüksek verdik, en yüksek verdik diye parlatılmaya çalışılan temizlik işçilerinin eline geçecek olan rakam ise 4234 TL ile yine asgari ücretin de açlık sınırının da altında.
Belediye başkanımız Sayın Akif Kemal AKAY katıldığı canlı yayında hak arayışımızın altında başka siyasi amaçlar olduğunu düşündüğünü belirtti. Geçinemiyoruz feryadımızı inandırıcı bulmadığını, ayda 800 TL ile bile geçinen aileler olduğundan halimize şükretmemiz gerektiğini, aklı olmayanın konuşmaması gerektiğini dile getirdi.’Greve gideceklermiş buyursunlar gitsinler’ diye aba altından sopasını göstermeyi de ihmal etmedi.
Başkan sendikayla ve işçilerle arasında hiçbir sorun olmadığını, işçilerin %90’ının teklifi kabul ettiği yönündeki hissiyatlarını da paylaştı. Yayında işçiler teklifi kabul ettiyse bu grev kararı nerden çıktı diye sorulmadı. Başkan, Seyhan Belediyesi işçilerinin iradesini yoksaydı. Üstelik bunu 3-5 temsilci diye küçümsediği ve onurlu mücadelelerinde hep yanında duracağımız arkadaşlarımızı hedef göstererek yaptı.
Sayın başkan henüz toplu sözleşme sürecinin başında işçilerle yaptığı bir başka toplantıda, dile getirilen geçim sıkıntısına cevaben az yemek yersek ve işe yürüyerek gidip gelirsek hem daha sağlıklı hem de daha tasarruflu olacağımız ve bu şekilde geçinebileceğimiz yönünde tavsiyelerde de bulunmuştu.
Biz bu ülkede bize sürekli ne yapmamız gerektiğini söyleyen, yaşam alanımıza fütursuzca müdahale eden, ne yiyeceğimize ne giyeceğimize kadar karışan üst akıllardan çok sıkıldık. Aklı olduğunu iddia eden ve kendi elit zümresi dışında kalan herkesi akılsız ilan eden, halktan kopmuş burjuva zihniyetten çok sıkıldık.
Biz Seyhan Belediyesi İşçileri olarak iyi niyetle sesimizi duyurmaya çalışmaktan ve duyuramamaktan çok sıkıldık.
GREV KIRICILIĞI SUÇTUR! BASKI VE TEHDİTLERE BOYUN EĞMEYECEĞİZ!
Peki Sayın Akif Kemal AKAY, tüm bu akıl tutulması tespitleri neye güvenerek neye dayanarak yaptı?
Tabi ki baskı ve tahakküm kültürüyle yetişmiş askerlerine güvenerek! Mobbing, yıldırma, tehdit ve pasifize etme alanında uzmanlaşmış ekibinin, grev kırma çalışmalarında başarıya ulaşacağına olan inancıyla etti bu talihsiz ve akıllara ziyan sözleri. Bazı arkadaşlarımızın görev yeri değişti. Bazı arkadaşlarımız kapalı kapılar ardında tehdit edildi. İş kanunu ve mevzuata hakim olmayan birçok arkadaşımız işten çıkarılacağına inandırılmaya çalışıldı. Sendika yönetimi ise tüm bu süreçlerde sessiz kalarak ve temsilci arkadaşlarımızı süreç dışında tutarak, eyleme geçmek için yasanın kendisine tanıdığı 60 günlük süreyi, işveren ve askerlerinin grev kırıcılığı faaliyetlerini rahatça yürütebilmesi için işverenin hizmetine sundu.
Sendika başkanı H.Yaşar GÜNDOĞDU teklifin reddedildiğini 14 Şubat’ta kendi sosyal medya hesabından duyurmuş olmasına rağmen sonrasında hiçbir eylem ve bilgilendirmede bulunmamış, 30 günü aşkın derin sessizliğin ardından yanına aldığı müdürler, birim amirleri, şeflerle birlikte işçileri ayrı ayrı ziyaret etmiştir. Bu ziyaretlerde işveren teklifinin iyi olduğunu anlatan sendika başkanı, gittiği her birimde işçilere ‘diğer birimlerdeki işçilerin teklifi kabul ettiğini’ belirterek böl-parçala-yönet stratejisi ile grev kırıcılığında öncü rol üstlenmiştir. Karşılarında işçi temsilcilerini değil amirlerini, yöneticilerini gören işçilere korku, sindirme ve yalnızlaştırma yöntemleriyle baskı uygulanmıştır. Bu ziyaretler neticesinde sosyal medya hesaplarından bolca fotoğraf paylaşan sendika başkanı H.Yaşar GÜNDOĞDU işverenle yaptığı işbirliği gereği, grev konusunda kararlı olan işçilerin azınlık olduğu algısını yaratmaya çalışmıştır. TİS teklifinin reddedildiğini 14 Şubat’ta kendi sosyal medya hesabından duyuran H.Yaşar GÜNDOĞDU, aynı teklifin 16 Mart’ta kabul edildiğini yine kendi sosyal medya hesabında paylaşmıştır. Teklifte hiçbir bir değişiklik olmamasına rağmen, işçilerin grev kararında nasıl değişiklik olduğunun ya da gerçekten değişiklik olup olmadığının yorumunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
TEKRAR VE SON KEZ SÖYLÜYORUZ;
Yüzde 45-49 oranında zam yaptığını söyleyen yönetim algı oyunu yapmaktadır. Yaşanan anormal enflasyon ortamı, dar gelirli çalışanların belini büken hayat pahalılığı yok sayılarak geçen yıl ödenen sefalet ücretleri üzerinden yapılan hesap oyunları gerçeği yansıtmamaktadır. Enflasyonun %100 ü aştığı bu ortamda sabırla ve inatla tekrar söylüyoruz ki, 3934 TL ile kiramızı ya da ev taksitimizi ödeyemiyoruz, ısınamıyoruz, çocuklarımızın eğitim masraflarını karşılayamıyor ve soframızda doyamıyoruz.
Arabaya binip yakıt tüketmekten, sinemaya, tiyatroya, konsere, tatile gitmekten ya da ailemizle dışarıda bir yemek yemekten bahsetmiyoruz bile… Bunu geçen yıl verilen ücretlerle zaten yapamıyorduk, bu yıl taleplerimiz karşılansa dahi yapamayacağımızın farkındayız! İşçiler olarak ülkenin yıllardır kötü yönetimle içine sürüklendiği yoksulluğun hepinizden çok farkında ve maalesef içselleştirmiş durumdayız. Yoksulluk sınırının 15139 TL olduğu yerde talebimizin sadece 6000 TL olmasının sebebi de bu farkındalıktır. O yüzden bize “ama” ile başlayan, gelir-gider dengeleriyle süslenen ve elini taşın altına koymakla biten hikayeler anlatmayın. Elimizle değil tüm bedenimizle biz o taşın altında çoktan ezildik. Üzülerek ve utanarak belirtiyoruz ki, taleplerimizden anlaşılacağı üzere insanca yaşamak değil sadece yaşamak artık talebimiz!
Seyhan Belediyesi İşçileri olarak tekrar ve son kez söylüyoruz ki bizim seçtiklerimizin bu ayıpla anılmasını istemiyoruz. El verdik, emek verdik, güç verdik birbirimize. Daha güzel bir yaşamın mümkün olduğuna inandık. Bu çağrımız yanlıştan dönmeye davettir, umudu yeşertmeye davettir. Umudumuzun tükendiği yerde inadımız başlar.
Haklıyız. Haklarımızı alana kadar mücadelemizde kararlıyız.”
Seyhan Belediyesi İşçileri, Adana
Analiz
Bir Mahkeme Kapısı Bu Kaçıncı Konkordato Hesabı?

Her ekonomik kriz, aynı soruyu yeniden sordurur: İlk kim etkilenir? Patronlar mı? Bankalar mı? Devlet mi? Hayır. En ağır yükü her zaman emekçiler taşır. Şirketler borca batar, patronlar “konkordato” ilan eder ve işçiler aylarca maaşlarını bekler. İşçilere tüm kapılar kapanır. Kimi zaman da kısa bir mesajla işten çıkarılırlar, tazminatlarını alamadan kapının önüne konulurlar. KFC ve Pizza Hut’ı işleten İş Gıda’nın konkordato ilan etmesi de bu düzenin en güncel örneği.
Bu hikâyeyi daha önce de okumuştuk: Atlasjet’te, Yeşil Kundura’da, Uğur Tekstil’de ve Kayı İnşaat’ta. Bu yeni değil, ancak yine de incelemeye ihtiyacımız var. Nereye basacağımızı bilelim ki adım atalım.
Kayı İnşaat patronu Coşkun Yılmaz, ‘battım’ diyordu. Oysa işçilere ödemediği maaşlarla Gaziantep Şehir Hastanesi’nden hisse satın almış, servetini güvenli limanlara taşımıştı. Patronlar için ‘battım’ demek, servetlerini koruyarak sahneden çekilmekten ibarettir. İşçilerin alın teri, onun batmadan önceki son kurtuluş çabasıydı. Konkordato ilanı, patron için bir kurtuluştu. Bizim içinse çetin bir mücadelenin başlangıcı.
Patronların ‘battım’ demesine aldanmayın. Onların batışı, en fazla uçağını, gemisini ya da birkaç hissesini satmaktan ibarettir. Peki, şahsi servetleri kaç bin emekçinin maaşına denk geliyor dersiniz? Konkordato başvurusu yapan tüm dolandırıcı patronların hikayesi aynıdır.
Konkordato ilan eden şirketlerin işçileri ise hep aynı kaderi paylaştı. Kayı İnşaat işçilerinin mücadelesinin nadir bir örnek olması, haklarını kuruşu kuruşuna almalarından kaynaklanıyordu.
Şimdi sıra KFC ve Pizza Hut işçilerinde. Onlar da aynı yolu yürüyecek. Birlik ve koordinasyonlarını sağlam adımlarla ilerletmek, her zaman öncelikleri olmalı. Bu süreçte iki temel meseleyi konuşmak zorundayız: Devletin işçi düşmanı bariyerleri ve işçilerin bu bariyerleri mücadeleyle aşma potansiyeli.
Ekonomik krizin ayak sesleri henüz duyulurken, iktidar kimin yanında olduğunu açıkça gösterdi. 2018’de İcra ve İflas Kanunu değiştirildi ve işçilerin alacakları, bankaların ve finans şirketlerinin alacaklarının gerisine itildi. Yetmedi, 2021’de piyasa alacakları da işçilerin alacaklarının önüne geçirildi. Oysa aynı iktidar, 2004 yılında kanunu değiştirerek işçi alacaklarını konkordato ve iflasta öncelikli hale getirmişti. 2018’de biz ‘kriz stantları’ açarken, AKP kriz hazırlığını sermayeden yana yapıyordu. 2021’de biz Kayı işçileriyle zafer ilan ederken, iktidar konkordato ve iflasta işçinin alacağına el koyuyordu. ‘İktidar gözünü önce işçinin cebine dikiyor’ dediğimizde bu, kuru bir ajitasyon gibi görünebilir. Oysa gerçek, işçilerin bağrında yanıyor.
İktidar, mahkemede kanunla, meydanda ise zorbalıkla emekçilerin üzerine yürüyor. Ancak hedefli bir mücadele, zafere ulaşabilir. Kayı işçileri kazandı çünkü süreci adım adım takip ettik ve patronların oyununu bozacak örgütlülüğe sahiptik. Şimdi sıra KFC ve Pizza Hut işçilerinde. Onlar da aynı yolu yürüyecek.
Konkordato sürecinin sistematik olarak takip edilmesi, KFC ve Pizza Hut işçilerinin lehine sonuçlar doğuracaktır. Şirketin elinde kalan her türlü varlık, öncelikle işçilerin hakkıdır. Öncelikle konkordatoda, ardından iflasta ‘öncelik işçilerin olacak’ cümlesini mahkeme salonundan meydanlara ve kamuoyuna taşımak gerekiyor.
Birlik ve koordinasyon, mahkeme sürecinin takibi, hedefli bir ilerleyiş ve kamuoyu baskısı. Kayı işçileri ile mücadelemizde bu üç unsur her daim ışığımız oldu ve bizi zafere ulaştırdı.
Evet, konkordato bir kalkandır; ancak işçileri koruyan değil, patronları kurtaran bir kalkan. Ancak Kayı işçileri, bu duvarı mücadeleyle delmeyi başardı ve haklarını aldı. KFC işçileri de aynı birlik ve mücadeleyle kazanabilir.
Konkordato ve iflas, yalnızca bir alacak meselesi değildir. Koca bir sınıfın hangi koşullarda yaşadığını ve koca bir ekonominin kimler için düzenlendiğini gösteriyor. İktidarın ilk kimi koruduğu, kimi ateşe attığı ise açıkça ortada.
İktidar, üretenlerin üzerine yürüyor. Kanunlarla kuşatıyor, zorbalıkla sindirmeye çalışıyor. Maaşını isteyene polis, sendikaya üye olana mahkeme, örgütlenene ise cezaevi yolu gösteriliyor.
Baskı büyük, ancak mücadele daha da büyük.
Koşullar zor, yük ağır. Ancak haklı olmak ve üreten taraf olmak, bize güç vermeli. Bir zeytin dalı nasıl yıllarca rüzgâra, yağmura ve toza direnir, her mevsim yeniden yeşerirse, emekçilerin mücadelesi de böyledir. Her birlik çabası, her kazanım, toprağa düşen bir tohum gibi büyüyecek ve yeni filizler verecektir.
İşçilerin birliği, mücadelenin en büyük gücüdür. Kayı işçileri bunu gösterdi. Şimdi sıra KFC ve Pizza Hut işçilerinde. Onlar da haklarını alacak, çünkü haklı olan kazanacak.
Açıklama
PATRONLAR YÜZDE 200 BÜYÜYORSA ASGARİ ÜCRET 50 BİN TL OLMALI

Asgari ücret tespit komisyonu toplantılarını sürdürüyor, ancak henüz somut bir rakam ortaya konmuş değil. Herkes “ha çıktı, ha çıkacak” diyerek beklerken, hiçbir tarafın ağzından net bir rakam telaffuz edilemiyordu. Türk-İş rakamı kamuoyu baskısına dayanamayarak açıkladı. Partilerin, ücret üzerine tartışmalar yürüten ekonomistlerin baskısı sonucu toplantılar bitmeden kendi düşündükleri rakamı açıklamış oldular. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, tespit komisyonundaki tüm taraflara 29.583 TL’ye tamam derseler imzayı atarız dedi. Hükümet ise yurtdışında yabancı yatırımcıların, yurt içinde ise kriz döneminde büyüyerek yüzde 200, yüzde 400’lere kadar kar eden patronların beklentilerine uygun bir asgari ücret belirleme niyetinde.
Hükümet, Şimşek’in Orta Vadeli Ekonomi Programı’nı (OVP) uygulayarak, yüzde 400 oranında büyüyen bankaları ve emeğimiz üzerinden milyar dolarlık cirolar yapan sermaye gruplarını daha da zenginleştirecek bir ekonomik modeli inşa etmeye çalışıyor. Bu düzen, sendikaların grev haklarının ve örgütlenmesinin engellendiği, emekçilerin ise örgütsüz ve yalnız bırakılarak sefalet ücretine mahkum edildiği bir tabloyu hedefliyor.
Milyonlarca emekçi, bu koşullarda daha da yoksullaşırken, büyük sermaye grupları servetlerine servet katmaya devam edecek. Bu nedenle, emekçilerin örgütlenmesi, her işyerinde birliğini güçlendirmesi ve mücadele etmesi artık bir zorunluluk haline gelmiştir.
Ne demişti Sabancılar: “Seçimsiz dönem bir fırsat. OVP uygulanmaya devam etsin”
Türkiye’de enflasyon oranları, asgari ücret artışını belirleyen temel faktörlerden biri olarak konuşuldu. Bakanlar ve patron sözcüleri bunu hep bu şekilde dillendirdi. 2024 yılı TÜFE enflasyonunun %46 olduğu ve 2025 yılı için beklenen enflasyonun %21 civarında olduğu göz önüne alındığında, asgari ücretin en azından bu enflasyon oranlarına paralel bir artış göstermesi tüm taraflar için daha uygun olurmuş. Hedeflenen enflasyona göre zam artışı bunu temsil eden görüşlerden biriydi. Kredi derecelendirme kuruluşları, asgari ücret artışının %30’u geçmemesini de öneriyor. Alın size rakamlar.
Patronlar, rekabet gücünü korumak, maliyetleri kontrol altında tutmak ve karlarını maksimize etmek adına pazarlık masasına baskısını kuruyor. Asgari ücreti belirleyen komisyonda işçi, işveren ve hükümet temsilcileri, komisyonun emekçileri memnun edecek bir asgari ücret belirlemesi için ekonomik veriler, enflasyon oranları ve yaşam standartlarını göz önünde bulundurması gerekiyor. Ancak, komisyonun yapısının bu şekilde olmadığını masadaki görüşmelerin sonucundan görüyoruz. Türk-İş işçileri temsilen orada. Ama patronların ne diyeceğine bakıyor.
Asgari ücret artışı, sadece asgari ücretle çalışanları değil, genel ücret yapısını ve ekonomik dengeleri de etkileyecektir. Asgari ücret tartışmaları, ekonomik koşullar, enflasyon, işçi ve işveren beklentileri, komisyon çalışmaları ve sosyal etkiler gibi birçok faktörün birleşimiyle şekilleniyor şu an.
Enflasyonun Gerçek Yüzü
Emekçiler enflasyonun gerçek yüzünü hep gördü. Emekliler 12.500 TL gibi bir ücretle geçinmeye zorlandı. Asgari ücretliler bir kira ödemeye kadar düşen bir ücretle yaşamayı öğrendi. Bir kira şimdi 20.000 TL’ den fazla. Yeni asgari ücretle emekçiler sadece bir kira ödemeye mahkum edilmek isteniyor. Mehmet Şimşek, meclisteki bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada emekli aylıklarına ve asgari ücrete yaptığı zamları açıkladı durdu. Fakat başka bir veriyi biz sizinle paylaşalım:
“Son 5 yılda asgari ücret yüzde 741 artmasına rağmen, yoksulluk sınırı yüzde 975 yükseldi. DİSK-AR’ın raporuna göre, 2024’te asgari ücretlinin alım gücündeki kayıp 54.712 TL’ye ulaştı. Türkiye’de çalışanların büyük çoğunluğu asgari ücretin yüzde 20 fazlası veya altında gelirle yaşamını sürdürüyor.” [DİSK-AR’ın raporu]
A101, ŞOK, BİM, Happy Center Milyar Dolar Kazandı
Temmuz Ayında Ücretlere Sadece %10 Zam Yaptı
- A101, 2020’deki son veriye göre 4 Milyar 536 milyon dolar gelire sahip. Bu listelere giren şirketlerin minimum geliri 4 Milyar dolar. A101 o günden sonra hala bir kar ve büyüme rakamı açıklamış değil. A101 işçileri, pandemi ardından bu günlere kadar yüklerini hafifletecek haklardan mahrum bıraktı. 2024’te Temmuz ayında sadece %10 zam yaptı.
- ŞOK’ta çalışan personel sayısı 2024 yılının ilk çeyreğinde yaklaşık 47 bin oldu. Yılın ilk üç ayında yeni açılışlarla mağaza sayısını 10 bin 789’a ulaştıran ŞOK’un cirosu ise 37,2 milyar TL oldu. Temmuz ayında sadece %10 zam yaptı
- BİM 2024 yılının ilk 3 ayında 3,878 Milyon TL net kâr açıkladı. Net kâr geçen yıl aynı döneme göre 232.81% büyüdü. Bu dönemde şirket 103,768 mn TL satış geliri elde ederken satış gelirleri yıllık 17.08% artış gösterdi. Temmuz ayında sadece %10 zam yaptı.
- İstanbul merkezli 200’den fazla mağazası bulunan Happy Center’da en düşük personel ücreti asgariden veriliyor. İşçilerin en çok şikayet ettiği problemlerin başında sorumlu baskısı ve düşük ücretler geliyordu. Şenlik zamanlarında cirolarını katlayan Happy Center’da işçilere Temmuz ayında sadece %10 zam yaptı.
[Mağaza Market-Sen’in, Temmuz, Ağustos, Eylül işyeri ziyaret raporu verileri]
GSYH’da emekçilere düşen payı bu verilerle göz önüne seriyoruz. 1974’lerde yüzde 81 olan emekçinin payı şimdi yüzde 41. Nereye gitti bu pay? O yıllardan günümüze kadar sermayeye gitti. Bu kadar veriyi ve sonucu biz biliyorsak, her ay açlık, yoksulluk oranlarını açıklayan TÜRK-İŞ her halükarda biliyor. Kendi saha raporlarına sahip bu konfederasyon masada patronların yüzüne bir rakam açıklamayı tercih etmiyor ise biz rakamı söylüyoruz.
ASGARİ ÜCRET 50 BİN TL OLMALIDIR!
İşçi Hareketi
Patronların düzeninde işsizlik çözülmez: Her iş yerinde birlik, her iş yerinde sendika!

1. TÜİK’in son açıkladığı verilere göre yıllık işsizlik ayda %0,2 puan artarak %9,1 oldu. Bu oran nüfusumuzun 8 milyon 298’ine denk geliyor. Ancak ülkemizde açıklanan tek işsizlik verisi bu değil. DİSK-AR’ın bu verilere dayanarak yaptığı “geniş tanımlı işsizlik” hesaplaması da var. Bu hesaplamaya göre ise geniş tanımlı işsizlik oranı yıllık %26,5 ediyor. Bu kategori de hesaplamaya dahil edilince ülkemizdeki işsiz sayısı 10 milyon 453 bin kişi ediyor.
2. Ülkenin her yerindeki emekçilerin çalışma hayatına katılımına yönelik veriler neden böyle farklı farklı? Çünkü devletin kurumu olan TÜİK’i yönetenler, “iş bulma ümidini kesmiş olan” milyonlarca kişilik nüfusu bu hesaplamaya dahil etmiyor. Patronların çıkarlarına hizmet eden TÜİK’e göre ülkemizde bir insanın “işsiz” olarak sayılabilmesi için dahi “iş bulma umudunu kaybetmemiş” olması isteniyor.
3. Patronların “iş bulma umudu”ndan kast ettiği şey açık. İşsizlikle terbiye edilmiş, hakları için örgütlenmeyen bir işçi sınıfı istiyorlar. Toplumun bir kesimi sürekli işsiz kalmalı ki, işi olan işçileri patronlar hizaya getirebilsin. Patronlar istiyorlar ki, işçi uzun çalışma saatlerine alışsın. Sevdiklerine ve kendine biraz zaman ayırabildiğine şükretsin. İşini kaybetmekten korksun ki açlık sınırındaki ücretlere tamah etsin. Bu işçilerin emeğiyle ise büyük şirketler kar etsin.
4. Patron sınıfı, işçilerin çalıştıkları iş yerlerinin sahipleri. İşçilerin ürettikleri çok fazla miktardaki değere el koyarak zenginliklerini elde ediyorlar. Bu değerden işçilere çok küçük bir pay kalıyor. Onlar için en önemli şey en asgari miktarda işçi çalıştırıp, en asgari maaşları verip en azami karları elde etmek. Toplumun refahına katkıda bulunmak için değil, ancak sadece kendi karlarını korumak için milyonlarca insandan oluşan bir işsizler ordusuna ihtiyaçları var. Kapitalist düzen, böyle işliyor işte.
5. Son yıllarda tüm patronlar, bu işsizler ordusunu adeta güvence altına almak için durmaksızın çalışıyor. Tüm ülkeden sendikalaştıkları için işten çıkarılan, sarı sendikadan ayrıldığı için toplu halde işten atılan, sendikasızlıkla birlikte açlık ücretleri dayatılan işçilerin haberlerini alıyoruz. Yüksek enflasyonda alım gücümüzün düşmesini, işçi konfederasyonlarının satılmışlığını fırsat bilen patronlar krizden maksimum kar elde etmek istiyorlar.
6. Patron sınıfının bu saldırganlığına, milyonların işsizlikle burun buruna bırakılmasına karşı emekçilerin tek bir panzehiri var: O da örgütlenmek. Her fabrikada, her atölyede, her iş yerinde birlik kurmak. Sendikalaşmak, sendikal hakları için her türlü imkanı kullanarak mücadele etmek. Tıpkı bu seneki metal TİS’indeki gibi işçi sınıfı, ancak birliğini koruyarak ve örgütlülüğüne güvenerek somut kazanımlar elde edebilir.
-
İşçinin Hakkı4 yıl önce
İşçiler sordu, sendika avukatı yanıtladı
-
Açıklama4 yıl önce
HEBO’DA SENDİKALAŞAN İŞÇİLER İŞTEN ATILDI DİRENİŞ BAŞLADI
-
Açıklama4 yıl önce
İnşaat-Sen’den Kazakistan’da mahsur kalan işçilerle ilgili açıklama
-
Açıklama4 yıl önce
Yazaki’de sendikalı olduğu için işten atılan işçi hukuki mücadelesini kazandı
-
İşçi Hareketi8 yıl önce
According to Dior Couture, this taboo fashion accessory is back
-
İşçi Hareketi1 yıl önce
Patronların düzeninde işsizlik çözülmez: Her iş yerinde birlik, her iş yerinde sendika!
-
İşçi Hareketi8 yıl önce
These ’90s fashion trends are making a comeback in 2017
-
Açıklama1 yıl önce
Mağaza Market-Sen: Düşük Ücret Dayatmasına, Uzun Çalışmaya, Mobbinge Son Vermek İçin Her Markete Sendika