Bizimle iletişime geçin

İşçi Hareketi

Kocaeli Valisi Seddar Yavuz’un Aşılama Açıklamaları İşçilerin Gerçekleriyle Örtüşmüyor

Yayınlandı

on

photo 2021 05 15 14 48 33

Geçtiğimiz günlerde Kocaeli Valisi Seddar Yavuz il çapında yapılan aşı rakamlarını açıklamıştı. Kocaeli’de şu ana kadar yaklaşık 500 bin doz aşı yapıldığını, 55 yaş ve üzeri vatandaşların aşılama çalışmalarının devam ettiğini aktaran Vali Seddar Yavuz’a metal işçisi “Kocaeli valisinin pandemi sürecini değerlendirme haberini okudum. Haber biz işçiler açısından doğru olmadığını ifade etmek istiyorum.” diyerek tepki gösterdi.

İşçi Hareketi Koordinasyonu’na ulaşan metal işçisi “Kronik rahatsızlığı olan yakın çevremde aşı yaptıranlar oldu buna şahidim, ancak aynı fabrikada çalıştığımız emeklilik yaşı gelen abilerimiz ablalarımız hala aşı olamadılar.” diyerek Vali’nin açıklamasının işçiler açısından doğru olmadığını belirtti.

Ayrıca Vali Yavuz’un Ramazan Bayramı dolayısıyla vakalarda artış olabileceği açıklamasına da tepki gösteren işçi “Kocaeli valisi Seddar Yavuz tam kapanma sürecinden haberi yok bu ifadeyi kullanmak zorundayım çünkü bizler fabrikalarda çalışmaktayız. Dahası da var bizler çalışırken aynı servisleri aynı yemekhaneyi kullanmak, aynı makinada yan yana çalışmak zorunda bırakılıyoruz.  Bu gerçekleri görmeyen Vali Seddar Yavuz Ramazan bayramını bahane göstererek, Ramazan sonrası vakaların tekrardan artış gösterebileceği konusunda tereddüt etmiştir. Tereddüt etmenize gerek yok Sayın Vali, adı tam kapanma olan ama koskoca bir yalanı insanlara inandıramazsınız. 2 milyona yakın nüfusu olan Kocaeli ili sanayi bakımından ise yüzbinleri barındıran Gebze bölgesinde gerçekleri çarpıtarak sadece hükümet sözcülüğü yapıyorsunuz.” dedi.

Sağlık Bakanlığı’nın 14 Mayıs tarihli verilerine göre 2. doz aşı yapılan sayısı 235.051 kişi, 1. doz aşı yapılan sayısı 324.601 kişi. Kocaeli nüfusunun yaşlara göre dağılımı ise 60 yaş üstü vatandaşların sayısı 230 bin, 55-59 yaş aralığındaki vatandaşların sayısı da 101 bin. Tüm bu rakamlar göz önüne alındığında Vali Yavuz’un açıklamasına göre 55 yaş üstü tüm vatandaşların aşılanmış olması gerekiyor. Yaklaşık 2 milyon nüfuslu Kocaeli’de 55 yaş üstü kişilerin il nüfusuna oranı ise %16. Bu yaş grubu tamamen aşılanmış olsa bile Kocaeli nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan ve toplu halde kapalı alanlarda çalışmak zorunda kalan sanayi işçilerinin aşılanması yapılmadığı sürece vaka sayılarında düşüş beklemek hayalden öte bir şey değildir.

Metal işçisi arkadaşımızın bize ulaştırdığı mektubun tamamı şu şekilde;

“Merhaba Kocaeli Gebze’den yazıyorum. Metal işçisiyim. Mesajımı lütfen yayınlayın. Kocaeli Valisinin pandemi sürecini değerlendirme haberini okudum. Haberin, biz işçiler açısından doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Kocaeli Valisi Seddar Yavuz’un tam kapanma sürecinden haberi yok. Bu ifadeyi kullanmak zorundayım çünkü bizler fabrikalarda çalışmaktayız. Dahası da var. Bizler çalışırken aynı servislerde, aynı yemekhanede ve aynı makinada yan yana çalışmak zorunda bırakılıyoruz.  Bu gerçekleri görmeyen Vali Seddar Yavuz Ramazan bayramını bahane göstererek, Ramazan sonrası vakaların tekrardan artış gösterebileceği konusunda tereddüt etmiştir. Tereddüt etmenize gerek yok Sayın Vali, adı tam kapanma olan ama koskoca bir yalanı insanlara inandıramazsınız. 2 milyona yakın nüfusu olan Kocaeli ili sanayi bakımından ise yüzbinleri barındıran Gebze bölgesinde gerçekleri çarpıtarak sadece hükümet sözcülüğü yapıyorsunuz. Sayın Vali 500 bine yakın aşı yaptırıldığını söylüyorsunuz. Evet Sayın Valim, kronik rahatsızlığı olan yakın çevremde aşı yaptıranlar oldu buna şahidim, ancak aynı fabrikada çalıştığımız emeklilik yaşı gelen abilerimiz ablalarımız halen aşı olamadılar. Bundan birkaç gün önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bir açıklama yapmıştı. “Turistlerin görebileceği herkes aşı olacak” diye. Sayın Vali, biz Türkiye ekonomisini kalkındıran işçiler, emekçiler olarak, canı pahasına makinaları çalıştıran bizler bu süreçte anladık ki biz işçilerin hiçbir değeri yok! Bunu zaten biliyorduk. Yıllardır siyaset ve sendikalar bu konuda uzlaşarak bizleri, köle değil işçi olduğumuza inandırdılar ama ben bugün işçi değil Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi olarak köleleştirdiği metal işçisi olduğumu çok net ifade edebilirim. Sizi halkın valisi olmaya davet ediyorum. Türkiye halkının valisi olun, sizi Kocaeli halkının vicdanına havale ediyorum.”

Analiz

Bir Mahkeme Kapısı Bu Kaçıncı Konkordato Hesabı?

Yayınlandı

on

Her ekonomik kriz, aynı soruyu yeniden sordurur: İlk kim etkilenir? Patronlar mı? Bankalar mı? Devlet mi? Hayır. En ağır yükü her zaman emekçiler taşır. Şirketler borca batar, patronlar “konkordato” ilan eder ve işçiler aylarca maaşlarını bekler. İşçilere tüm kapılar kapanır. Kimi zaman da kısa bir mesajla işten çıkarılırlar, tazminatlarını alamadan kapının önüne konulurlar. KFC ve Pizza Hut’ı işleten İş Gıda’nın konkordato ilan etmesi de bu düzenin en güncel örneği.

Bu hikâyeyi daha önce de okumuştuk: Atlasjet’te, Yeşil Kundura’da, Uğur Tekstil’de ve Kayı İnşaat’ta. Bu yeni değil, ancak yine de incelemeye ihtiyacımız var. Nereye basacağımızı bilelim ki adım atalım.

Kayı İnşaat patronu Coşkun Yılmaz, ‘battım’ diyordu. Oysa işçilere ödemediği maaşlarla Gaziantep Şehir Hastanesi’nden hisse satın almış, servetini güvenli limanlara taşımıştı. Patronlar için ‘battım’ demek, servetlerini koruyarak sahneden çekilmekten ibarettir. İşçilerin alın teri, onun batmadan önceki son kurtuluş çabasıydı. Konkordato ilanı, patron için bir kurtuluştu. Bizim içinse çetin bir mücadelenin başlangıcı.

Patronların ‘battım’ demesine aldanmayın. Onların batışı, en fazla uçağını, gemisini ya da birkaç hissesini satmaktan ibarettir. Peki, şahsi servetleri kaç bin emekçinin maaşına denk geliyor dersiniz? Konkordato başvurusu yapan tüm dolandırıcı patronların hikayesi aynıdır.

Konkordato ilan eden şirketlerin işçileri ise hep aynı kaderi paylaştı. Kayı İnşaat işçilerinin mücadelesinin nadir bir örnek olması, haklarını kuruşu kuruşuna almalarından kaynaklanıyordu.

Şimdi sıra KFC ve Pizza Hut işçilerinde. Onlar da aynı yolu yürüyecek. Birlik ve koordinasyonlarını sağlam adımlarla ilerletmek, her zaman öncelikleri olmalı. Bu süreçte iki temel meseleyi konuşmak zorundayız: Devletin işçi düşmanı bariyerleri ve işçilerin bu bariyerleri mücadeleyle aşma potansiyeli.

Ekonomik krizin ayak sesleri henüz duyulurken, iktidar kimin yanında olduğunu açıkça gösterdi. 2018’de İcra ve İflas Kanunu değiştirildi ve işçilerin alacakları, bankaların ve finans şirketlerinin alacaklarının gerisine itildi. Yetmedi, 2021’de piyasa alacakları da işçilerin alacaklarının önüne geçirildi. Oysa aynı iktidar, 2004 yılında kanunu değiştirerek işçi alacaklarını konkordato ve iflasta öncelikli hale getirmişti. 2018’de biz ‘kriz stantları’ açarken, AKP kriz hazırlığını sermayeden yana yapıyordu. 2021’de biz Kayı işçileriyle zafer ilan ederken, iktidar konkordato ve iflasta işçinin alacağına el koyuyordu. ‘İktidar gözünü önce işçinin cebine dikiyor’ dediğimizde bu, kuru bir ajitasyon gibi görünebilir. Oysa gerçek, işçilerin bağrında yanıyor.

İktidar, mahkemede kanunla, meydanda ise zorbalıkla emekçilerin üzerine yürüyor. Ancak hedefli bir mücadele, zafere ulaşabilir. Kayı işçileri kazandı çünkü süreci adım adım takip ettik ve patronların oyununu bozacak örgütlülüğe sahiptik. Şimdi sıra KFC ve Pizza Hut işçilerinde. Onlar da aynı yolu yürüyecek.

Konkordato sürecinin sistematik olarak takip edilmesi, KFC ve Pizza Hut işçilerinin lehine sonuçlar doğuracaktır. Şirketin elinde kalan her türlü varlık, öncelikle işçilerin hakkıdır. Öncelikle konkordatoda, ardından iflasta ‘öncelik işçilerin olacak’ cümlesini mahkeme salonundan meydanlara ve kamuoyuna taşımak gerekiyor.

Birlik ve koordinasyon, mahkeme sürecinin takibi, hedefli bir ilerleyiş ve kamuoyu baskısı. Kayı işçileri ile mücadelemizde bu üç unsur her daim ışığımız oldu ve bizi zafere ulaştırdı.

Evet, konkordato bir kalkandır; ancak işçileri koruyan değil, patronları kurtaran bir kalkan. Ancak Kayı işçileri, bu duvarı mücadeleyle delmeyi başardı ve haklarını aldı. KFC işçileri de aynı birlik ve mücadeleyle kazanabilir.

Konkordato ve iflas, yalnızca bir alacak meselesi değildir. Koca bir sınıfın hangi koşullarda yaşadığını ve koca bir ekonominin kimler için düzenlendiğini gösteriyor. İktidarın ilk kimi koruduğu, kimi ateşe attığı ise açıkça ortada.

İktidar, üretenlerin üzerine yürüyor. Kanunlarla kuşatıyor, zorbalıkla sindirmeye çalışıyor. Maaşını isteyene polis, sendikaya üye olana mahkeme, örgütlenene ise cezaevi yolu gösteriliyor.

Baskı büyük, ancak mücadele daha da büyük.

Koşullar zor, yük ağır. Ancak haklı olmak ve üreten taraf olmak, bize güç vermeli. Bir zeytin dalı nasıl yıllarca rüzgâra, yağmura ve toza direnir, her mevsim yeniden yeşerirse, emekçilerin mücadelesi de böyledir. Her birlik çabası, her kazanım, toprağa düşen bir tohum gibi büyüyecek ve yeni filizler verecektir.

İşçilerin birliği, mücadelenin en büyük gücüdür. Kayı işçileri bunu gösterdi. Şimdi sıra KFC ve Pizza Hut işçilerinde. Onlar da haklarını alacak, çünkü haklı olan kazanacak.

Continue Reading

Açıklama

PATRONLAR YÜZDE 200 BÜYÜYORSA ASGARİ ÜCRET 50 BİN TL OLMALI

Yayınlandı

on

Asgari ücret tespit komisyonu toplantılarını sürdürüyor, ancak henüz somut bir rakam ortaya konmuş değil. Herkes “ha çıktı, ha çıkacak” diyerek beklerken, hiçbir tarafın ağzından net bir rakam telaffuz edilemiyordu. Türk-İş rakamı kamuoyu baskısına dayanamayarak açıkladı. Partilerin, ücret üzerine tartışmalar yürüten ekonomistlerin baskısı sonucu toplantılar bitmeden kendi düşündükleri rakamı açıklamış oldular. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, tespit komisyonundaki tüm taraflara 29.583 TL’ye tamam derseler imzayı atarız dedi. Hükümet ise yurtdışında yabancı yatırımcıların, yurt içinde ise kriz döneminde büyüyerek yüzde 200, yüzde 400’lere kadar kar eden patronların beklentilerine uygun bir asgari ücret belirleme niyetinde.

Hükümet, Şimşek’in Orta Vadeli Ekonomi Programı’nı (OVP) uygulayarak, yüzde 400 oranında büyüyen bankaları ve emeğimiz üzerinden milyar dolarlık cirolar yapan sermaye gruplarını daha da zenginleştirecek bir ekonomik modeli inşa etmeye çalışıyor. Bu düzen, sendikaların grev haklarının ve örgütlenmesinin engellendiği, emekçilerin ise örgütsüz ve yalnız bırakılarak sefalet ücretine mahkum edildiği bir tabloyu hedefliyor.

Milyonlarca emekçi, bu koşullarda daha da yoksullaşırken, büyük sermaye grupları servetlerine servet katmaya devam edecek. Bu nedenle, emekçilerin örgütlenmesi, her işyerinde birliğini güçlendirmesi ve mücadele etmesi artık bir zorunluluk haline gelmiştir.

Ne demişti Sabancılar: “Seçimsiz dönem bir fırsat. OVP uygulanmaya devam etsin”

Türkiye’de enflasyon oranları, asgari ücret artışını belirleyen temel faktörlerden biri olarak konuşuldu. Bakanlar ve patron sözcüleri bunu hep bu şekilde dillendirdi. 2024 yılı TÜFE enflasyonunun %46 olduğu ve 2025 yılı için beklenen enflasyonun %21 civarında olduğu göz önüne alındığında, asgari ücretin en azından bu enflasyon oranlarına paralel bir artış göstermesi tüm taraflar için daha uygun olurmuş. Hedeflenen enflasyona göre zam artışı bunu temsil eden görüşlerden biriydi. Kredi derecelendirme kuruluşları, asgari ücret artışının %30’u geçmemesini de öneriyor. Alın size rakamlar.

Patronlar, rekabet gücünü korumak, maliyetleri kontrol altında tutmak ve karlarını maksimize etmek adına pazarlık masasına baskısını kuruyor. Asgari ücreti belirleyen komisyonda işçi, işveren ve hükümet temsilcileri, komisyonun emekçileri memnun edecek bir asgari ücret belirlemesi için ekonomik veriler, enflasyon oranları ve yaşam standartlarını göz önünde bulundurması gerekiyor. Ancak, komisyonun yapısının bu şekilde olmadığını masadaki görüşmelerin sonucundan görüyoruz. Türk-İş işçileri temsilen orada. Ama patronların ne diyeceğine bakıyor.

Asgari ücret artışı, sadece asgari ücretle çalışanları değil, genel ücret yapısını ve ekonomik dengeleri de etkileyecektir. Asgari ücret tartışmaları, ekonomik koşullar, enflasyon, işçi ve işveren beklentileri, komisyon çalışmaları ve sosyal etkiler gibi birçok faktörün birleşimiyle şekilleniyor şu an.

Enflasyonun Gerçek Yüzü

Emekçiler enflasyonun gerçek yüzünü hep gördü. Emekliler 12.500 TL gibi bir ücretle geçinmeye zorlandı. Asgari ücretliler bir kira ödemeye kadar düşen bir ücretle yaşamayı öğrendi. Bir kira şimdi 20.000 TL’ den fazla. Yeni asgari ücretle emekçiler sadece bir kira ödemeye mahkum edilmek isteniyor. Mehmet Şimşek, meclisteki bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada emekli aylıklarına ve asgari ücrete yaptığı zamları açıkladı durdu. Fakat başka bir veriyi biz sizinle paylaşalım:

“Son 5 yılda asgari ücret yüzde 741 artmasına rağmen, yoksulluk sınırı yüzde 975 yükseldi. DİSK-AR’ın raporuna göre, 2024’te asgari ücretlinin alım gücündeki kayıp 54.712 TL’ye ulaştı. Türkiye’de çalışanların büyük çoğunluğu asgari ücretin yüzde 20 fazlası veya altında gelirle yaşamını sürdürüyor.” [DİSK-AR’ın raporu]

 

A101, ŞOK, BİM, Happy Center Milyar Dolar Kazandı
Temmuz Ayında Ücretlere Sadece %10 Zam Yaptı

  • A101, 2020’deki son veriye göre 4 Milyar 536 milyon dolar gelire sahip. Bu listelere giren şirketlerin minimum geliri 4 Milyar dolar. A101 o günden sonra hala bir kar ve büyüme rakamı açıklamış değil. A101 işçileri, pandemi ardından bu günlere kadar yüklerini hafifletecek haklardan mahrum bıraktı. 2024’te Temmuz ayında sadece %10 zam yaptı.
  • ŞOK’ta çalışan personel sayısı 2024 yılının ilk çeyreğinde yaklaşık 47 bin oldu. Yılın ilk üç ayında yeni açılışlarla mağaza sayısını 10 bin 789’a ulaştıran ŞOK’un cirosu ise 37,2 milyar TL oldu. Temmuz ayında sadece %10 zam yaptı
  • BİM 2024 yılının ilk 3 ayında 3,878 Milyon TL net kâr açıkladı. Net kâr geçen yıl aynı döneme göre 232.81% büyüdü. Bu dönemde şirket 103,768 mn TL satış geliri elde ederken satış gelirleri yıllık 17.08% artış gösterdi. Temmuz ayında sadece %10 zam yaptı.
  • İstanbul merkezli 200’den fazla mağazası bulunan Happy Center’da en düşük personel ücreti asgariden veriliyor. İşçilerin en çok şikayet ettiği problemlerin başında sorumlu baskısı ve düşük ücretler geliyordu. Şenlik zamanlarında cirolarını katlayan Happy Center’da işçilere Temmuz ayında sadece %10 zam yaptı.

[Mağaza Market-Sen’in, Temmuz, Ağustos, Eylül işyeri ziyaret raporu verileri]

 

GSYH’da emekçilere düşen payı bu verilerle göz önüne seriyoruz. 1974’lerde yüzde 81 olan emekçinin payı şimdi yüzde 41. Nereye gitti bu pay? O yıllardan günümüze kadar sermayeye gitti. Bu kadar veriyi ve sonucu biz biliyorsak, her ay açlık, yoksulluk oranlarını açıklayan TÜRK-İŞ her halükarda biliyor. Kendi saha raporlarına sahip bu konfederasyon masada patronların yüzüne bir rakam açıklamayı tercih etmiyor ise biz rakamı söylüyoruz.

ASGARİ ÜCRET 50 BİN TL OLMALIDIR!

Continue Reading

İşçi Hareketi

Patronların düzeninde işsizlik çözülmez: Her iş yerinde birlik, her iş yerinde sendika!

Yayınlandı

on

mess gebze

1. TÜİK’in son açıkladığı verilere göre yıllık işsizlik ayda %0,2 puan artarak %9,1 oldu. Bu oran nüfusumuzun 8 milyon 298’ine denk geliyor. Ancak ülkemizde açıklanan tek işsizlik verisi bu değil. DİSK-AR’ın bu verilere dayanarak yaptığı “geniş tanımlı işsizlik” hesaplaması da var. Bu hesaplamaya göre ise geniş tanımlı işsizlik oranı yıllık %26,5 ediyor. Bu kategori de hesaplamaya dahil edilince ülkemizdeki işsiz sayısı 10 milyon 453 bin kişi ediyor.

2. Ülkenin her yerindeki emekçilerin çalışma hayatına katılımına yönelik veriler neden böyle farklı farklı? Çünkü devletin kurumu olan TÜİK’i yönetenler, “iş bulma ümidini kesmiş olan” milyonlarca kişilik nüfusu bu hesaplamaya dahil etmiyor. Patronların çıkarlarına hizmet eden TÜİK’e göre ülkemizde bir insanın “işsiz” olarak sayılabilmesi için dahi “iş bulma umudunu kaybetmemiş” olması isteniyor.

3. Patronların “iş bulma umudu”ndan kast ettiği şey açık. İşsizlikle terbiye edilmiş, hakları için örgütlenmeyen bir işçi sınıfı istiyorlar. Toplumun bir kesimi sürekli işsiz kalmalı ki, işi olan işçileri patronlar hizaya getirebilsin. Patronlar istiyorlar ki, işçi uzun çalışma saatlerine alışsın. Sevdiklerine ve kendine biraz zaman ayırabildiğine şükretsin. İşini kaybetmekten korksun ki açlık sınırındaki ücretlere tamah etsin. Bu işçilerin emeğiyle ise büyük şirketler kar etsin.

4. Patron sınıfı, işçilerin çalıştıkları iş yerlerinin sahipleri. İşçilerin ürettikleri çok fazla miktardaki değere el koyarak zenginliklerini elde ediyorlar. Bu değerden işçilere çok küçük bir pay kalıyor. Onlar için en önemli şey en asgari miktarda işçi çalıştırıp, en asgari maaşları verip en azami karları elde etmek. Toplumun refahına katkıda bulunmak için değil, ancak sadece kendi karlarını korumak için milyonlarca insandan oluşan bir işsizler ordusuna ihtiyaçları var. Kapitalist düzen, böyle işliyor işte.

5. Son yıllarda tüm patronlar, bu işsizler ordusunu adeta güvence altına almak için durmaksızın çalışıyor. Tüm ülkeden sendikalaştıkları için işten çıkarılan, sarı sendikadan ayrıldığı için toplu halde işten atılan, sendikasızlıkla birlikte açlık ücretleri dayatılan işçilerin haberlerini alıyoruz. Yüksek enflasyonda alım gücümüzün düşmesini, işçi konfederasyonlarının satılmışlığını fırsat bilen patronlar krizden maksimum kar elde etmek istiyorlar.

6. Patron sınıfının bu saldırganlığına, milyonların işsizlikle burun buruna bırakılmasına karşı emekçilerin tek bir panzehiri var: O da örgütlenmek. Her fabrikada, her atölyede, her iş yerinde birlik kurmak. Sendikalaşmak, sendikal hakları için her türlü imkanı kullanarak mücadele etmek. Tıpkı bu seneki metal TİS’indeki gibi işçi sınıfı, ancak birliğini koruyarak ve örgütlülüğüne güvenerek somut kazanımlar elde edebilir. 

Continue Reading

Trending