Cümlelere başlamak için çok düşünmek gerekiyor. İşçi sınıfını mı yoksa patronları mı dile getirsem diye insan bayağı bi çelişkide kalıyor. İşçileri anlatalım, patronlara sıra gelir elbet…
Burada işçiler Euro kazandığı için çoğu haklarının farkında değiller aslında. Patronlar onlara mükemmel insanlarmış gibi görünüyorlar. Patronlar ise bu kapitalist sistemin bir parçası olduklarının farkındalar. Onun için emekçiyi sömürmenin tatlı dilini biliyorlar.
“İşçiyi emekçiyi daha fazla bedavadan nasıl çalıştırabilirim?” diye hep güzel alternatifler bulmaya çalışıyorlar. Çoğu zaman da başarılı oluyorlar. İşçiler hakları ve özgürlüklerinin ellerinden kayıp gittiğini belki 10 sene sonra anlıyorlar. İş işten geçiyor.
Ha bu arada… Patron kesimi kendilerine kapitalist denmesini hiç sevmiyor, her yerde olduğu gibi. Çünkü işçiler kapitalistin ne olduğunu bilmeden kapitalistlerden hoşlanmıyorlar.
Neyse tekrardan her yerde olduğu gibi burada da patronların bizi sömüresine gelelim. Devletin izin verdiği çizgiler doğrultusunda işçiyi milliyetçilik, yoldaşlık, kandaşlık, memleketli diye kandırmaya; gariban, dil bilmez diye sömürmeye devam ediyorlar.
İyileri var mı elbette? Var, bunu burada gördüğüme şaşırdım ama var. Tanıştığım bir patron artık bu sosyalist devlette sömürmenin olmadığını bana kanıtlamaya çalıştı. Pek inandırıcı gelmedi değil mi? Ben de hala inanamıyorum. Bana artık Türkiye’deki işçi emekçi mücadelesinin burada olmadığını, çünkü sosyal hakların olduğunu, işçilerin sigortalarının zamanında yatırıldığını ve buna rağmen hastaneye gitmediğini söylemişti. Emekçi arkadaşlar bu bir yerden tanıdık geldi mi? İşçi emekçi arkadaşların çoğu bunun farkında bile değil.
Bunlar benim şu anlık gözlemlerim. Bir fabrikada hayatın nasıl devam ettiğini bilmiyorum ama çoğu emekçinin dediğine göre bir hayatları yokmuş. Koşullar iyi ama mental olarak bir şeyler yapacak güçleri yok. Acaba burada hava çoğu zaman kapalı ondan mı? Yoksa 8 saat çalıştıktan sonra bitkin mi düşüyorlar onu düşünmek lazım.
Burada yeniyim ama bu ‘sosyalist’ devlet anladığım kadarıyla bir gün vergi ödemen ve maaş karşılığında emek vermen için seni biraz zorluyor. Çoğu kişi buraya alıştıktan sonra kendini bir işte çalışmış olarak buluyor. Sisteme başkaldıran ve ezildiğinin farkında olan iş değiştirme yoluna gidiyor. Ama anlıyor ki her yerde aynı.
Burada bir market işçisi arkadaşla tanıştım. Fazla çalıştığı günler için izin yapıyormuş. Bazen mesai ücreti aldığını söylüyor, ilginç. Benim de bir müdürüm vardı, ben fazla mesai yapınca “yarın geç gel” diyordu. Biraz düşündürücü.
Ama bir itirafta bulunmadan geçemeyeceğim. Burada pek sevilen biri değilim. “Burası Türkiye değil” diye çok kez bu tür cümlelere maruz kaldım. Acaba “işçiyi eziyorsunuz” dedim diye mi? Yok ya, değildir. Sanki sömürülme, baskı ve mobbing sadece Türkiye’de var… Kapitalistler sadece Türkiye’de yaşıyor.
Çoğu emekçi arkadaşa sendikanın ne olduğunu sordum bilmiyoruz dediler. Belki de benim hatam çünkü şu an sadece Kürtçe ve Türkçe sorabildim bu soruyu.
Yazıyı burada sonlandırıyorum. Çünkü buradaki yeni patronum molamın bittiğini söylüyor. İşçinin, emekçinin sömürülmediği bir dünya umuduyla tekrardan tüm emekçi arkadaşlara selamlar.