Analiz
KALDIR YUMRUĞUNU HAVAYA BİZ BİRBİRİMİZİ BULURUZ
Patronların gözü sadece cebine ne kadar fazla para girdiğinde olduğu için bizleri dinlemeyecek ve hatta hakkımızı istediğimiz için işten atmakla tehdit bile edecek. Ama bu bizi korkutmamalı çünkü bunlar içi boş tehditler. Korkması gereken sadece patronlar.
Her gün farklı sektörlerde hak gaspı, mobbing, sigortasız çalıştırma ve iş cinayetleri haberi alıyoruz. Tabi sadece üstü kapatılamayanları. Çünkü bu düzen patronları o kadar çok seviyor ki ne hata yapsalar bütün imkanlarını hatalarını gizlemek için seferber ediyor. Bunu sadece büyük sermaye sahipleri için değil en düşük sermayeli patrona bile yapıyor. E tabi olan yine bize yani evine ekmek götürmek için çalışan işçilere oluyor.
Tabi biz bu olaylara dur diyebiliyoruz. Örgütlü ve birleşen işçiler bu düzene ve sermayeye karşı yumruğunu havaya kaldırıp “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” diyebiliyor. Ama bu cümlede dikkat edilmesi gereken bir nokta var “Örgütlü ve birleşen” işçiler noktası. İşçiler birlik olduğu sürece ses çıkarıp, patronları dize getirebilir. Birlik olan işçilerin gerçekleştirdiği direnişlerde haklarını aldığını ve başarıya ulaştıklarını görüyoruz.
Bu düzen işçilerden korkuyor
Birlik olan ve hakları için mücadele eden işçiler bazen 10 bazen 100 bazen 1000 kişi oluyor. Burada sayılar çok önemi yok. Önemli olan bizlerin kararlı mücadelesi. Biz ne kadar kararlı ve sabırlı olursak mücadelemizin, direnişlerimizin etkisi de o kadar büyük olur. Şunu bilmeliyiz ki bu düzen işçilerden korkuyor, ses çıkarmasını haklarını aramasını istemiyor. Direnen işçilerin önüne yasaklar, barikatlar koyuyor, patronla işbirliği yapıyor. Ama yaptıkları tüm her şey boş. Onlar da biliyorlar ki bunlar birlik olan işçileri yıldıramaz.
Haklarımızı birlik olarak kazanacağız
Her sektörde, her fabrikada bir sendika vardır. Bizler haklarını savunacak sendikalara ulaşıp üye olursak birlik olmamız hızlanır ve mücadelemiz büyür. Şunu bilmeliyiz ki iş güvenliğini, alın terimizin hakkını, verilmesi gereken zamları patronla güzelce konuşup halledemiyoruz. Çünkü patronların gözü sadece cebine ne kadar fazla para girdiğinde olduğu için bizleri dinlemeyecek ve hatta hakkımızı istediğimiz için işten atmakla tehdit bile edecek. Ama bu bizi korkutmamalı çünkü bunlar içi boş tehditler. Korkması gereken sadece patronlar. Buradan bu düzen böyle gitmez diyen işçi arkadaşlarımıza seslenelim. Hakkınız gasp ediliyorsa, çalışma şartlarınız kötüyse iş yerinde ne sorununuz varsa ve tek başınıza çözemiyorsanız kaldırın yumruğunuzu havaya biz birbirimizi buluruz…
Analiz
Söz, Yetki ve Karar Hakkı Belediye İşçilerinin Olmalı
Kartal’da, Ataşehir’de, Buca’da, Maltepe’de, Bornova’da ve Kadıköy belediyelerinde hareketli geçen TİS sürecine dair bu yazıyı kaleme alıyoruz. Grev alanından gözlemlerimiz ve yorumlarımızı bu yazımızda sizlerle paylaşacağız. Grevler fiili ve yasal bir şekilde sürerken, DİSK Genel-İş genel merkezi işçilerin iradesini neden yok saydı? SODEMSEN’in işçilere dayattığı TİS’i genel merkez neden imzaladı ve kabul ettİ? Gelin bu yazımızda hepsini konuşalım.
Asılan Grev Pankartları Neden İndi?
Kartal’da, Ataşehir’de, Buca’da, Maltepe’de, Bornova’da ve Kadıköy’de belediye işçileri büyük coşkularla astıkları grev pankartlarını birkaç saat hatta birkaç dakika sonra indirmek zorunda kaldılar. İşveren sendikasının yani SODEMSEN’in yöneticileri ile DİSK GENEL-İŞ yöneticileri danışıklı bir dövüşe imza attılar. Ne yazık ki balık baştan kokuyor ve işçiler ile onların seçtiği temsilcilerin kararları hiçe sayılıyor. Ancak yine de örgütlü bir şekilde ve kararlılıkla yan yana duran belediye emekçileri Maltepe Belediyesi’nde işveren sendikası olan SODEMSEN’e geri adım attırmayı başararak görüşme masasına belediye yönetimini oturttular.
DİSK Genel-İş sendikası şube yönetimleri, masada SODEMSEN ile görüşüyordu. SODEMSEN, işçilerin günlük ücretinin 1360 TL olmasını tekflif etti. Belediye işçilerinin karşı çıktığı ve grev kararı almasına neden olan maddelerden birisi buydu. Pazarlık edilen rakam günün sonunda sadece 1400-1420 TL’ye çıktı. İşçilerin beklentisi günlük ücretin en düşük 1900 TL olmasıydı. Bu rakamın dayanağı neydi? Bir evin kirasını İstanbul’da en düşük 20 Bin TL’den konuşuyoruz. Mutfak masrafı 15 bin TL’yi geçiyor. TÜİK’in her ay açıkladığı enflasyon ve açlık, yoksulluk sınırı ortada. Enflasyon göstergelerde düşüyor. Ama pazara, markete, kiraya, fatura yansımıyordu henüz.
Belediye işçilerinin istediği enflasyonun yarattığı kaybı karşılayacak ve yoksulluk sınırını aşmaya yaklaşacak bir sözleşmeydi. İşçilerde pazarlık edilecek taslağı buna göre hazırlıyor. Temmuz ayından beri süren bu görüşmelerde SODEMSEN bir adım ileri gitmiyor. Görüşmeler son güne yaklaşırken tıkanıyor. Ardından Genel-İş sendikası genel merkezi bir gece ansızın gelip imzayı atıyor. Tüm görüşme ve yasal grev süreci bitiyor.
İlk grev ateşi Kartal’da yandı. Sendika genel merkezi işçilerin iradesini ilk burada yok saydı. Ve grev 4. gününde devam ederken imzalar bir gece yarısı atıldı. Kartal belediyesi temizlik işçileri bu tutuma karşı temizlik garajında toplandı ve temizlik araçlarını çıkarmadı. Sokakları pırıl pırıl yapan işçilerin hakkını vermeyen belediye ve onları yok sayan sendika genel merkezine karşı çöpleri toplanmadı. Sendikanın işçiden taraf olmaması tesadüfi nedenlere bağlı değildi. Hep eleştirdiğimiz sendikal bürokratik anlayış orada kendi adımını atmaya hazırdı. Önceki TİS dönemlerinde de o imzalar atılmıştı. İşçilerin zaferle çıkacağı bir grev süreci yaşanmasın isteniyordu. İşçilerin kendi eliyle elde edeceği bir kazanım sendikanın bürokratik işleyişini zorlayacaktı. Bu deneyimin önüne geçen bir anlayış işçi sınıfının patron sınıfıyla mücadelesi önündeki en büyük engeldi.
Bir İmza Neden Birliğimizi Dağıtsın?
İşçi sendikalarında başkanlık yapanlar zamanla “buranın patronu benim” konumuna gelmiştir. Bu anlayışın ete kemiğe bürünmüş halini geçtiğimiz günlerde belediye işçilerinin grevlerinde hep birlikte gördük. İşçiler, sendikaları kendi rotasında harekete geçirebilecek durumda olmadıkları sürece, basit bir imza işçilerin birliğini dağıtmaya yetiyor. Peki bu durumu değiştirmek kolay mı? Elbette değil. Demokratik işleyişin garantilenmediği durumlarda sendika başkanları, işyeri temsilcilerinin ve işçilerin aleyhine kararlar alabilir. Bu tür engellerle mücadele edilmeden patronlarla mücadeleye geçmek pek mümkün değil. Bu da patron düzeninin emrinde hareket eden sendikal anlayışın bir yansımasıdır.
Dolayısıyla, sendika içinde demokratik işleyişi yeniden gündeme almak gerekiyor. Sendika üyelerinin karar süreçlerine gerçek anlamda katılması gerekir. Ateş her yeri sarmışken “Üyelerimize soralım, onlar karar versin!” gibi bir yaklaşım, demokratik işleyişi temsil etmez. İşçiler mücadelede kendi yol haritasını demokratik işleyişi olan bir sendikal zeminde bulabilir.
Bağımsız Demokratik Sendikaları Kuralım
Belediye şirketlerinde emek veren 550 Bin’e aşkın işçinin, bir an önce bu bürokratik sendikal anlayış ve sendikacılıktan kurtulmalıdır. İşçiler kendi bağımsız sendikalarını kurabilirler. Bu ilk etapta kulağa zor geliyor olabilir. Fakat belediye işçilerinde bunu yapacak güç ve kudret mevcuttur. – Baraj konusu bir sorun olarak düşünülürse – Birçok iş koluna göre %1’i aşmak kolay görünüyor. Barajı geçmek için gereken üye sayısı ortalama 5500’e tekabul ediyor. Bu kendi bulunduğumuz belediyelerin şantiyelerinden, atölyelerinden başlayarak ardından il bazlı ve bölgesel bir örgütlenme ile hayata geçirilmelidir. Belediye işçileri söz yetki ve karar mekanizmalarında ancak bu yol ile yer alabilir.
Ne sendikal mücadelemizden ne de sendikalarımızdan bu yüzden vazgeçmeyelim. Sendikaları ticarethane olarak gören ve aidatlarla gününe gün katan sendika ağalarının pençesinden kurtulmanın yolu işte buradan geçiyor. Yaşadıklarımız bizde düş kırıklığı ve umutsuzluk yaratmamalı. Kendi bağımsız ve demokratik sendikalarımızı yaratmalı ve söz, yetki, karar hakkının kimde olduğunu onlara göstermeliyiz. Ancak bu şekilde bu düzene karşı tek yumruk olabilir, başkanlara patronlara gücümüzü gösterebiliriz!
Analiz
Bakan Şimşek’i Asgari Ücret İle Yaşamaya Davet Ediyoruz
Hani Almanya’nın Hans’ı Türkiye’nin Hasan’ını kıskanıyordu. AKP yetkilileri her gün onu pompalıyordu. Ne oldu da şimdi siklet düşürdük? Maliye Bakanı Şimşek, madem asgari ücret düşük değil, bırak 290 bin TL’lik maaşını, şu asgari maaşla geçin de görelim! Kaç gün geçinebiliyorsun?
TÜİK pinpon topuyla enflasyon hesabı yapıyor. Yıllık bazda %75 enflasyon, altı aylık bazda %25’ler seviyesine gelmiş durumda. Hal böyleyken Cumhurbaşkanı, Çalışma Bakanı asgari ücrete “ara zam yok. Aralık’ta görüşeceğiz” demekten vazgeçmiyor. 14 milyon TL’lik Mercedes’e binen bakan Şimşek, fedakarlık yapmamızı bekliyor. Gözümüzün içine bakıp, alay edercesine asgari ücreti 3. sınıf ülkelerle kıyaslıyor. Düşük değil diyor.
Açlık sınırında ücretlerle yaşayabileceğimize bizi inandırmak isteyenler, kendilerine de Temmuz’da zam yapıyorlar. Sayın bakanlar çok çalışıyor. Biz yan gelip yatıyoruz yani. En gülünç olanı da bu ülkenin emekçisini enflasyona ezdirmediklerini ifade ediyorlar. İşçi kardeşlerimize bir çağrımız var.
Zam için beklemeyelim. Birliğimizi kurup harekete geçelim! İşçiler bölünerek değil, birleşerek kazanacak! Haklarını alacak!
Analiz
Emrah Aydın Yazdı: Koltuk Sevdası ve Yaşam Mücadelesi
Sonu bir türlü gelmeyen ve insanları hep bir şekilde kandırıp inandırabilen bir iktidar var karşımızda.
Bununla birlikte hayatımızla oynayan, hayatımızla oynatmayı seven insanlarımız da var tabii. Sorumluluk ve sahiplenme konusunda çok iyiyiz. Becerikliyiz ve çalışkanız. Başta aile ve iş sorumluluklarımız var. Her birimiz de bu sorumluluklarımızı yerine getirmede iyiyiz. Ancak bunları yaptığımız halde bile eksiklerimiz fazlasıyla var.
Açıkçası yöneten her kim olursa olsun önce sözler verir ve ardından o koltuğa oturduğu anda verdiği sözler çöp olur. Bir de milletin sırtından inmek nedir bilmezler.
Pek çok kişi de “Nasılsa insanlar alışık” diyip “önceki de zaten milletin sırtındaydı, biz neden olmayalım?” diye düşünüyor nedense. Ama son seçimlerden sonra vatandaşlar pişman oldu mu? Evet pişmanlar. Bunun belli olduğu yüzlerindeki ifadeden aşikar.
Şimdi durumu aksine çevirmenin tam zamanı aslında. Üreten işçi ve emekçiler ise yöneten neden işçiler ve emekçiler olmuyor? Her şeyi yapan işçi emekçi ise tabii ki de olabilir. Aile desen onlar geçindiriyor, iş desen onlar görüyor. Bunları yapan her şeyi yapar.
Tüm işçi ve emekçilere seslenerek şunu söylemek isterim; hak ve hakkaniyet için birlikte bu yola çıkmalıyız. Ben ve diğer işçi kardeşlerimle birlikte gelin bu oyunu bozalım. Yine, yeniden biz kuralım. Bu patronlara ve onlar gibi insancıklara nasıl güzel bir yaşam olur gösterelim. Cevabımızı mutlu ve birlikte yaşam ile verelim ki onlara çok güzel bir tokat olsun.
Yapılacak bir şeyin olmadığını düşünen, art niyetli ve kendinden başka kimseyi düşünmeyen insancıklar da var aramızda. Ama şimdi artık her şey değiştiği gibi yeni nesil de değişti. Öz neslimize güvensizliğimiz tecrübe ile sabit. Ancak yine de kötülüğün değil iyiliğin göstergesi olmak için çalışmamız gerekir. Yönetmeyi birbirimizden öğrenmemiz gerekir. Onları bertaraf etmek için bunu uygulamamız gerekir.
Üreten biziz, yöneten de biz olalım.
-
İşçi Hareketi7 yıl önce
These ’90s fashion trends are making a comeback in 2017
-
İşçi Hareketi7 yıl önce
The final 6 ‘Game of Thrones’ episodes might feel like a full season
-
Analiz5 ay önce
Bakan Şimşek’i Asgari Ücret İle Yaşamaya Davet Ediyoruz
-
İşçi Hareketi7 yıl önce
According to Dior Couture, this taboo fashion accessory is back
-
Açıklama3 yıl önce
İnşaat-Sen’den Kazakistan’da mahsur kalan işçilerle ilgili açıklama
-
İşçinin Hakkı4 yıl önce
İşçiler sordu, sendika avukatı yanıtladı
-
İşçi Hareketi7 yıl önce
The old and New Edition cast comes together to perform
-
Açıklama3 yıl önce
HEBO’DA SENDİKALAŞAN İŞÇİLER İŞTEN ATILDI DİRENİŞ BAŞLADI