Bizimle iletişime geçin

Analiz

ELÇİLERİN DEĞİL, İŞÇİLERİN MESELESİ

Yayınlandı

on

YASIN

Meselemiz Tarım işçileri. Sigortalı olmadıkları için sendikaya üye olamayanlar, sendikadan bi haber, çadırlarda kalmak zorunda olanlara bir çıkış yolu bulmak zorundayız.

Sınıf bilinçli olanlar bu yaşamsızlığı sırtında hissetmelidir.

Nasıl oluyor da 21. YY’da insanlar su bulamıyor, çadırlarda yaşamak zorunda bırakılıyor, nasıl oluyor da işçiler 16. YY’da imiş gibi sefalete mahkum ediliyorlar? Ve onların çocukları uzaktan eğitime değil eğitimden uzağa itiliyorlar.

Bu yolda mesafe kat etmemiz gerekiyor, sabırla canhıraş bir şekilde hiç dur durak bilmeden doğru bildiğimizi söylemek zorundayız.

İşçiler bizlerle dalga geçecek, yer yer alay konusu olunacak, hatta ciddiye bile alınmayabiliriz ve yazdıklarımızı hiç okumayacak belki de gereksiz bile bulacaklardır.

Ama biz söylemeye devam edeceğiz.

İŞÇİLERİN ÖRGÜTLENMEKTEN BAŞKA KURTULUŞLARI YOKTUR

Tarım işçilerini (tüm işçileri) sefaletten kurtaracak olan tek şey örgütlenmektir.

Çadırdan kurtaracak şey örgütlenmektir. Su bolluğunu yaratacak olan örgütlenmektir. Elektriği getirecek olanda odur,çocukların internetini sağlayacak olanda. Eğer ki sigortasız olanlar sendikalı olamıyorlarsa başka bir şeyin etrafında örgütlenmek gerek. Komite olsun yada bir komün lüzumu yok,adı değil içeriği önemli.

Elçiler değil işçiler belirlemeli

Adana’da tarım işçileri iş bıraktılar. 79 TL olan yevmiye 88 TL’ye yükseltilmiş. Bunu duyan işçiler haklı olarak grev kararı almışlar, işçiler yevmiye 100 TL olsun istiyorlar.

Buraya kadar her şey normal gözüküyor ama şöyle bir konu var; masanın etrafına toplanacak olan şikemperverler (boğazına düşkünler) yani elçiler ve patronlar olacak. Büyük ihtimal elçiler işçiler üzerinden daha fazla kar etmenin peşine düştüler.

İşçiler yoksa masanın etrafında kazanım yoktur, sadaka vardır. Sadaka değil de hakkımızı istiyorsak işçileri masaya kabul ettirmenin yolu bulunmalı. Bu ancak tarım işçilerinin yoğun olduğu mahallelerde komiteler kurarak mümkün olabilir. Komite yapılan zamlara itiraz edecek ve yapılması gereken zammı belirleyecektir.

Patron görünümlü elçiler değil işçilerin komiteleri belirlemeli zam miktarını.

Komiteyi ancak işçileri çalışma alanına götüren servisçiler kurarsa bir anlamı olabilir. Adana’da servisleri kullananlar tarım işçileridir. Hem çalışıp yevmiyelerini alıyorlar hemde servis parası alıyorlar elçilerden. Eğer onlar işi durdurursa kimse işe gidemeyecek meyve ve sebzelerin tarlalarda çürümesine kimse göz yummayacak ve işçiler istedikleri zammı alacaklardır.

Tarım işçilerinin örgütlenmesinde çok büyük bir boşluk var. Bizler bu boşluğu doldurabilirsek (ki dolduracağımıza inanıyorum) kazanacaklarımız kaybettiklerimizi geçecektir.

Okumaya devam et

Analiz

Söz, Yetki ve Karar Hakkı Belediye İşçilerinin Olmalı

Yayınlandı

on

Kartal’da, Ataşehir’de, Buca’da, Maltepe’de, Bornova’da ve Kadıköy belediyelerinde hareketli geçen TİS sürecine dair bu yazıyı kaleme alıyoruz. Grev alanından gözlemlerimiz ve yorumlarımızı bu yazımızda sizlerle paylaşacağız. Grevler fiili ve yasal bir şekilde sürerken, DİSK Genel-İş genel merkezi işçilerin iradesini neden yok saydı? SODEMSEN’in işçilere dayattığı TİS’i genel merkez neden imzaladı ve kabul ettİ? Gelin bu yazımızda hepsini konuşalım.

Asılan Grev Pankartları Neden İndi?

Kartal’da, Ataşehir’de, Buca’da, Maltepe’de, Bornova’da ve Kadıköy’de belediye işçileri büyük coşkularla astıkları grev pankartlarını birkaç saat hatta birkaç dakika sonra indirmek zorunda kaldılar. İşveren sendikasının yani SODEMSEN’in yöneticileri ile DİSK GENEL-İŞ yöneticileri danışıklı bir dövüşe imza attılar. Ne yazık ki balık baştan kokuyor ve işçiler ile onların seçtiği temsilcilerin kararları hiçe sayılıyor. Ancak yine de örgütlü bir şekilde ve kararlılıkla yan yana duran belediye emekçileri Maltepe Belediyesi’nde işveren sendikası olan SODEMSEN’e geri adım attırmayı başararak görüşme masasına belediye yönetimini oturttular.

DİSK Genel-İş sendikası şube yönetimleri, masada SODEMSEN ile görüşüyordu. SODEMSEN, işçilerin günlük ücretinin 1360 TL olmasını tekflif etti. Belediye işçilerinin karşı çıktığı ve grev kararı almasına neden olan maddelerden birisi buydu. Pazarlık edilen rakam günün sonunda sadece 1400-1420 TL’ye çıktı. İşçilerin beklentisi günlük ücretin en düşük 1900 TL olmasıydı. Bu rakamın dayanağı neydi? Bir evin kirasını İstanbul’da en düşük 20 Bin TL’den konuşuyoruz. Mutfak masrafı 15 bin TL’yi geçiyor. TÜİK’in her ay açıkladığı enflasyon ve açlık, yoksulluk sınırı ortada. Enflasyon göstergelerde düşüyor. Ama pazara, markete, kiraya, fatura yansımıyordu henüz.

Belediye işçilerinin istediği enflasyonun yarattığı kaybı karşılayacak ve yoksulluk sınırını aşmaya yaklaşacak bir sözleşmeydi. İşçilerde pazarlık edilecek taslağı buna göre hazırlıyor. Temmuz ayından beri süren bu görüşmelerde SODEMSEN bir adım ileri gitmiyor. Görüşmeler son güne yaklaşırken tıkanıyor. Ardından Genel-İş sendikası genel merkezi bir gece ansızın gelip imzayı atıyor. Tüm görüşme ve yasal grev süreci bitiyor.

İlk grev ateşi Kartal’da yandı. Sendika genel merkezi işçilerin iradesini ilk burada yok saydı. Ve grev 4. gününde devam ederken imzalar bir gece yarısı atıldı. Kartal belediyesi temizlik işçileri bu tutuma karşı temizlik garajında toplandı ve temizlik araçlarını çıkarmadı. Sokakları pırıl pırıl yapan işçilerin hakkını vermeyen belediye ve onları yok sayan sendika genel merkezine karşı çöpleri toplanmadı. Sendikanın işçiden taraf olmaması tesadüfi nedenlere bağlı değildi. Hep eleştirdiğimiz sendikal bürokratik anlayış orada kendi adımını atmaya hazırdı. Önceki TİS dönemlerinde de o imzalar atılmıştı. İşçilerin zaferle çıkacağı bir grev süreci yaşanmasın isteniyordu. İşçilerin kendi eliyle elde edeceği bir kazanım sendikanın bürokratik işleyişini zorlayacaktı. Bu deneyimin önüne geçen bir anlayış işçi sınıfının patron sınıfıyla mücadelesi önündeki en büyük engeldi.

Bir İmza Neden Birliğimizi Dağıtsın?

İşçi sendikalarında başkanlık yapanlar zamanla “buranın patronu benim” konumuna gelmiştir. Bu anlayışın ete kemiğe bürünmüş halini geçtiğimiz günlerde belediye işçilerinin grevlerinde hep birlikte gördük. İşçiler, sendikaları kendi rotasında harekete geçirebilecek durumda olmadıkları sürece, basit bir imza işçilerin birliğini dağıtmaya yetiyor. Peki bu durumu değiştirmek kolay mı? Elbette değil. Demokratik işleyişin garantilenmediği durumlarda sendika başkanları, işyeri temsilcilerinin ve işçilerin aleyhine kararlar alabilir. Bu tür engellerle mücadele edilmeden patronlarla mücadeleye geçmek pek mümkün değil. Bu da patron düzeninin emrinde hareket eden sendikal anlayışın bir yansımasıdır.

Dolayısıyla, sendika içinde demokratik işleyişi yeniden gündeme almak gerekiyor. Sendika üyelerinin karar süreçlerine gerçek anlamda katılması gerekir. Ateş her yeri sarmışken “Üyelerimize soralım, onlar karar versin!” gibi bir yaklaşım, demokratik işleyişi temsil etmez. İşçiler mücadelede kendi yol haritasını demokratik işleyişi olan bir sendikal zeminde bulabilir.

Bağımsız Demokratik Sendikaları Kuralım

Belediye şirketlerinde emek veren 550 Bin’e aşkın işçinin, bir an önce bu bürokratik sendikal anlayış ve sendikacılıktan kurtulmalıdır. İşçiler kendi bağımsız sendikalarını kurabilirler. Bu ilk etapta kulağa zor geliyor olabilir. Fakat belediye işçilerinde bunu yapacak güç ve kudret mevcuttur. – Baraj konusu bir sorun olarak düşünülürse – Birçok iş koluna göre %1’i aşmak kolay görünüyor. Barajı geçmek için gereken üye sayısı ortalama 5500’e tekabul ediyor. Bu kendi bulunduğumuz belediyelerin şantiyelerinden, atölyelerinden başlayarak ardından il bazlı ve bölgesel bir örgütlenme ile hayata geçirilmelidir. Belediye işçileri söz yetki ve karar mekanizmalarında ancak bu yol ile yer alabilir.

Ne sendikal mücadelemizden ne de sendikalarımızdan bu yüzden vazgeçmeyelim. Sendikaları ticarethane olarak gören ve aidatlarla gününe gün katan sendika ağalarının pençesinden kurtulmanın yolu işte buradan geçiyor. Yaşadıklarımız bizde düş kırıklığı ve umutsuzluk yaratmamalı. Kendi bağımsız ve demokratik sendikalarımızı yaratmalı ve söz, yetki, karar hakkının kimde olduğunu onlara göstermeliyiz. Ancak bu şekilde bu düzene karşı tek yumruk olabilir, başkanlara patronlara gücümüzü gösterebiliriz!

Continue Reading

Analiz

Bakan Şimşek’i Asgari Ücret İle Yaşamaya Davet Ediyoruz

Yayınlandı

on

Hani Almanya’nın Hans’ı Türkiye’nin Hasan’ını kıskanıyordu. AKP yetkilileri her gün onu pompalıyordu. Ne oldu da şimdi siklet düşürdük? Maliye Bakanı Şimşek, madem asgari ücret düşük değil, bırak 290 bin TL’lik maaşını, şu asgari maaşla geçin de görelim! Kaç gün geçinebiliyorsun?

TÜİK pinpon topuyla enflasyon hesabı yapıyor. Yıllık bazda %75 enflasyon, altı aylık bazda %25’ler seviyesine gelmiş durumda. Hal böyleyken Cumhurbaşkanı, Çalışma Bakanı asgari ücrete “ara zam yok. Aralık’ta görüşeceğiz” demekten vazgeçmiyor. 14 milyon TL’lik Mercedes’e binen bakan Şimşek, fedakarlık yapmamızı bekliyor. Gözümüzün içine bakıp, alay edercesine asgari ücreti 3. sınıf ülkelerle kıyaslıyor. Düşük değil diyor.

Açlık sınırında ücretlerle yaşayabileceğimize bizi inandırmak isteyenler, kendilerine de Temmuz’da zam yapıyorlar. Sayın bakanlar çok çalışıyor. Biz yan gelip yatıyoruz yani. En gülünç olanı da bu ülkenin emekçisini enflasyona ezdirmediklerini ifade ediyorlar. İşçi kardeşlerimize bir çağrımız var.

Zam için beklemeyelim. Birliğimizi kurup harekete geçelim! İşçiler bölünerek değil, birleşerek kazanacak! Haklarını alacak!

Continue Reading

Analiz

Emrah Aydın Yazdı: Koltuk Sevdası ve Yaşam Mücadelesi

Yayınlandı

on

iscisi

Sonu bir türlü gelmeyen ve insanları hep bir şekilde kandırıp inandırabilen bir iktidar var karşımızda.

Bununla birlikte hayatımızla oynayan, hayatımızla oynatmayı seven insanlarımız da var tabii. Sorumluluk ve sahiplenme konusunda çok iyiyiz. Becerikliyiz ve çalışkanız. Başta aile ve iş sorumluluklarımız var. Her birimiz de bu sorumluluklarımızı yerine getirmede iyiyiz. Ancak bunları yaptığımız halde bile eksiklerimiz fazlasıyla var.

Açıkçası yöneten her kim olursa olsun önce sözler verir ve ardından o koltuğa oturduğu anda verdiği sözler çöp olur. Bir de milletin sırtından inmek nedir bilmezler.

Pek çok kişi de “Nasılsa insanlar alışık” diyip “önceki de zaten milletin sırtındaydı, biz neden olmayalım?” diye düşünüyor nedense. Ama son seçimlerden sonra vatandaşlar pişman oldu mu? Evet pişmanlar. Bunun belli olduğu yüzlerindeki ifadeden aşikar.

Şimdi durumu aksine çevirmenin tam zamanı aslında. Üreten işçi ve emekçiler ise yöneten neden işçiler ve emekçiler olmuyor? Her şeyi yapan işçi emekçi ise tabii ki de olabilir. Aile desen onlar geçindiriyor, iş desen onlar görüyor. Bunları yapan her şeyi yapar.

Tüm işçi ve emekçilere seslenerek şunu söylemek isterim; hak ve hakkaniyet için birlikte bu yola çıkmalıyız. Ben ve diğer işçi kardeşlerimle birlikte gelin bu oyunu bozalım. Yine, yeniden biz kuralım. Bu patronlara ve onlar gibi insancıklara nasıl güzel bir yaşam olur gösterelim. Cevabımızı mutlu ve birlikte yaşam ile verelim ki onlara çok güzel bir tokat olsun.

Yapılacak bir şeyin olmadığını düşünen, art niyetli ve kendinden başka kimseyi düşünmeyen insancıklar da var aramızda. Ama şimdi artık her şey değiştiği gibi yeni nesil de değişti. Öz neslimize güvensizliğimiz tecrübe ile sabit. Ancak yine de kötülüğün değil iyiliğin göstergesi olmak için çalışmamız gerekir. Yönetmeyi birbirimizden öğrenmemiz gerekir. Onları bertaraf etmek için bunu uygulamamız gerekir.

Üreten biziz, yöneten de biz olalım.

Continue Reading

Trending