Bizimle iletişime geçin

İşçi Hareketi

Dardanel fabrikası işçileri molasız, uzun saatler, sağlıksız ortamda çalıştırılıyor

Yayınlandı

on

2 SITE Twitter Facebook IHK Kopyasi 2

Salgın sürecinde fabrikalardaki ağır çalışma koşulları katlanarak arttı. İş güvenliği önlemleri rafa kaldırıldı, işsizlik tehditleriyle mesai saatleri yasal sürenin oldukça üzerine çıkarıldı. İşçilerin birçok kişisel hakkı da ihlal edildi. En çarpıcı örnekler ise Dardanel’den gelmeye devam ediyor. Konserve balık ve hazır gıda üreticisi Dardanel’in Çanakkale fabrikasından bir kadın işçi yaşadıkları BirGün’e anlattı. İşçi “Yasal mesai saatlerinin üzerinde çalışıyoruz. Kişisel haklarımız ihlal ediliyor. Kadınların çoğunlukta olduğu bir işyeri ama tuvalet ve soyunma odalarının girişinde bile kamera var” dedi.

 

YAN YANA GELMEMİZ YASAK

İşçi yaşadıklarını şöyle anlattı: “Kalabalık bir fabrika ama ben kaç kişi çalıştığını bilmiyorum. Bizden gizliyorlar. Sorunlar o kadar büyük ki birbirimizle konuşmamıza bile izin vermiyorlar. Benim görev yerim değişiyor. Paketlemede ya da kumanyada çalıştığım oluyor. 4 kişi bir araya gelse pandemi gerekçesiyle mesafe koyduruyorlar aramıza ancak bantlarda yarım metre arayla çalışıyoruz. Burada ise konuşmamız yasak. Sadece makinelerin sesi duyulacak.”

 

Fabrikada 2 vardiya çalıştırıldıklarını ve mesai saatlerinin yasal sürenin üzerine çıktığını dile getiren işçi şunları söyledi: “Bazen 12 saatlik iki vardiya oluyor. Şimdi 9 buçuk saatlik 2 vardiya çalışıyor. Şu an 9 buçuk saatlik vardiyada bize yarım saat mola hakkı tanıyorlar. Bir ihtiyacımız olsa, tuvalete gitmek istesek izin alamıyoruz. ‘Molada girseydiniz’ diyorlar. Her iki çalışma düzeninde de haftada 1 gün izin yapabiliyoruz. 12 saat çalışırken bile molalarda çay ve su bile verilmiyor. Kantinden sürekli zamlanan fiyatlarla kendimiz almak zorunda kalıyoruz.”

 

KAYITDIŞI ÇALIŞTIRMA VAR

Göçmen ve taşeron işçilerin ağırlıkta olduğuna değinen işçi şunları anlattı: “Çalışanlar olarak yüzde yetmişten fazlamız taşeron olarak çalışıyoruz. Taşeron çalışanlar diğer fabrikalarda olduğu gibi taşeron şirketleri tarafından değil, tarla sahibi usulü kişi üzerinden bulunuyor. Kanunen hiçbir hakları olmayan bu işçiler toplumun en ötekilerinden seçiliyor. Sigorta olmadığı için herhangi bir iş kazası durumunda hastaneye değil eve gönderiliyoruz. Kürt, Suriyeli, Roman aynı zamanda kadın taşeronlar olarak mevcut hiyerarşinin en alt tabakasında yer alıyoruz.”

 

‘BOZUK ÜRÜNLERİ PAKETLİYORUZ’

İşçi gıda fabrikası olan Dardanel’de hem kendilerine verilen yemeğin hem de ürettikleri ürünlerin sağlıksız olduğunu söyledi. İşçi “Yemek sonrasında tüm işçiler mide rahatsızlıklarından yakınıyor, kullanılan ucuz yağlar mide yanması ve şiddetli bulantı yapıyor. Sadece çalışan sağlığını tehdit etmekle de kalmıyor elbette. Fabrika içerisinde kamera ile çekim yapmak yasak çünkü kurtlu ve bozuk ürünleri çekip basına vereceğimizden korkuyorlar. Paketleme esnasında bozuk ve çok bozuk ürünleri ayırıp bozuk ürünleri tekrar kutulayıp tüketiciye sunuyoruz” diye konuştu.

 

‘SENDİKALI OLDUM AMA ARAYAN YOK’

Ücretlerinde yaşanan kesintilere de değinen işçi “Personel kartını bir dakika erken bastığımızda iki saatlik ücret kesintisi yapılıyor. Telefondan saate bakmak da ücret kesintisi nedenlerinden yalnızca biri. Asgari ücretin üzerinde maaş alan sigortalı çalışanların(sayısı her ne kadar az olsa da) sigortası asgari ücret üzerinden yatıyor” ifadelerini kullandı.

 

Sendikalara da seslenen işçi son olarak şunları söyledi: “Ben sendikada örgütlendim ancak iletişime geçen olmadı. Başka sendikalı var mı bunu da bilemiyorum. Bu koşulların düzeltilmesi lazım ve bu da sendikayla olur.”

 

İşçiler ayrıca Dardanel İşçileri Dayanışması twitter hesabından da açıklama yayınladı:


“Dardanel zulmü diğer mektupta yazanlarla sınırlı değil ne yazık ki. Bir önceki mektupta yazanlar güncel problemler olmakla birlikte artık sistemleşmiş ve yer edinmiş birçok problem var. Fabrikada işe alınırken hafta içi günde 9.5 saat mesai hafta sonu tatil olduğu söyleniyor.

Her cumartesi zorla mesaiye getiriliyoruz. Aylar süren ordunun ihale dönemlerinde zorunlu 12 saat mesai yapıyoruz. Fabrika şartlarının çok zor olmasından dolayı üç vardiya şeklinde çalışacak eleman sayısı yok. İşe başlayanlar ya işin zorluğuna dayanamıyor kendisi işten çıkıyor ya da saçma bahanelerle işten atılıyor. İşten atılan işçiyi daha sonra taşeron olarak fabrikaya tekrar çağırıyorlar. Taşeron çizmesi ve sigortalı çizmesi birbirinden farklı, sigortalı iş kazası geçirdiğinde hastanede “bütün önlemleri aldık ama ayağı kırıldı” diyebilmek için burnu çelik çizme giyiyor, taşeron ise kendi başının çaresine bakmak zorunda olduğu için ucuz çizmeler giyiyor.

Fokliftler ve yaya yollarının bir ayrımı yok, bunu söylediğimizde “forklift size çarptığında en fazla ürünler devrilir siz ise canınızdan bile olabilirsiniz kendi kendinizi koruyun” deniliyor.

Gıda fabrikası olmasına rağmen ne sabuna ne dezenfektana ne eldivene ulaşabiliyoruz. Eldivenlerin yırtılıp ürünlerin içine parçalarının karışmaması için sık sık değiştirmemiz gerekiyor fakat değiştirirken zaman kaybı oluyor diyerek eldiven kutuları iş başlangıcı sonrası saklanıyor. Tuvaletleri pislikten kullanamıyoruz. Üretim bölümlerinde tavanlardan küf yağıyor; sakız çiğnendiğinde bozulan hijyen kuralları tavandan yağan küf ve mantarlardan bozulmuyor.

Bizim için; dünyada eşi benzeri olmayan kapalı devre çalışma sistemiyle başlayan pandemi, molasız çalışmayla devam ediyor. Ayva doğrama işinde parmaklarını kaybeden işçiler olduğunda “tetanoz aşınızı olun demiştik” deniliyor.

Hiçbir iş güvenliği alınmayan fabrikada ölümle sonuçlanan iş kazası olmadığı için kimseye sesimizi duyuramıyoruz. Üretimde tepsileri, tekerlekli aparatları olmadığı için fırına elimizle sokup çıkarmak zorunda kalıyoruz. Kollarımızda ve diz altlarımızda yanıklar oluyor. İçinde kaynar su olan büyük metal kovaları kol gücüyle indirip kaldırdığımız için sürekli ciddi iş kazaları geçiriyoruz. Yerler yağlı olduğu için kayıyor ve koştur koştur iş yapmamız bekleniyor.

Normal şartlarda açık havada dolum yapılması gereken çok uçucu ve zehirli solüsyonu kâğıt havlulara döküp silikon ve yağ kalıntısı temizliyoruz. Kutudan kutuya aktarırken formenlerden yardım istediğimizde gazdan etkilendiklerini söyleyip yardım etmiyorlar fakat biz işçiler saatlerce bu zehirli gaza maruz kalıyoruz. Özellikle gece vardiyalarında revirde doktor bulunmuyor.

Maaşlarımız ister bir yıl çalış ister on yıl, yalnızca asgari ücretin artışı ile artıyor herhangi bir kıdem artışı olmuyor. İş hukukuna aykırı mesai saatlerine zorlanıyoruz mesaiye kalmak istemeyenlere kapıyı gösteriyorlar. Fazla mesai ücretlerimiz yatmıyor civarda iş imkânı olmadığı için katlanmak zorunda kalıyoruz. Sendikal mücadelenin önü de patronun hamleleriyle kesilmiş bulunuyor. İşçilerin bölümden bölüme iletişim kurmaları engelleniyor. Mola saatleri diğer bölümdeki işçileri göremeyecek şekilde düzenleniyor. Fabrikada yarım metrenin altında mesafelerle birlikte çalışırken bulaşmayan virüs, molalarda dört kişi yan yana gelince bulaşıyormuş gibi davranılıyor. OHAL dönemini yaşadığımız fabrikada çalışma alanı dışında dört kişiyi yan yana gördüklerinde uyarı alıyoruz. İnsanca şartlarda çalışmak istiyoruz. On saat, on iki saat maskeli şekilde çalışmak, açık havada oturup nefes alma ihtiyacımızı artırırken bu hakkımız elimizden alınıyor.

Hastalığa yakalananlar bizlerle paylaşılmıyor. Temaslı olanlardan PCR testi alınmıyor. Sağlığımızı gerçekten düşünüyorlarsa mola saatlerimizi kısıtlamak yerine yemekhanelerdeki yemekleri insan sağlığına uygun hale getirmeleri gerekiyor. Yan yana çalışırken kendimizi nasıl koruyorsak molalarda da aynı şekilde koruyabiliriz. Kendi çıkarlarına uygun getirdiği kuralları kabul etmiyoruz, hakkımız olan uygun çalışma koşullarını ve ücreti istiyoruz.”

Okumaya devam et
Yorum için tıklayın

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İşçi Hareketi

Patronların düzeninde işsizlik çözülmez: Her iş yerinde birlik, her iş yerinde sendika!

Yayınlandı

on

mess gebze

1. TÜİK’in son açıkladığı verilere göre yıllık işsizlik ayda %0,2 puan artarak %9,1 oldu. Bu oran nüfusumuzun 8 milyon 298’ine denk geliyor. Ancak ülkemizde açıklanan tek işsizlik verisi bu değil. DİSK-AR’ın bu verilere dayanarak yaptığı “geniş tanımlı işsizlik” hesaplaması da var. Bu hesaplamaya göre ise geniş tanımlı işsizlik oranı yıllık %26,5 ediyor. Bu kategori de hesaplamaya dahil edilince ülkemizdeki işsiz sayısı 10 milyon 453 bin kişi ediyor.

2. Ülkenin her yerindeki emekçilerin çalışma hayatına katılımına yönelik veriler neden böyle farklı farklı? Çünkü devletin kurumu olan TÜİK’i yönetenler, “iş bulma ümidini kesmiş olan” milyonlarca kişilik nüfusu bu hesaplamaya dahil etmiyor. Patronların çıkarlarına hizmet eden TÜİK’e göre ülkemizde bir insanın “işsiz” olarak sayılabilmesi için dahi “iş bulma umudunu kaybetmemiş” olması isteniyor.

3. Patronların “iş bulma umudu”ndan kast ettiği şey açık. İşsizlikle terbiye edilmiş, hakları için örgütlenmeyen bir işçi sınıfı istiyorlar. Toplumun bir kesimi sürekli işsiz kalmalı ki, işi olan işçileri patronlar hizaya getirebilsin. Patronlar istiyorlar ki, işçi uzun çalışma saatlerine alışsın. Sevdiklerine ve kendine biraz zaman ayırabildiğine şükretsin. İşini kaybetmekten korksun ki açlık sınırındaki ücretlere tamah etsin. Bu işçilerin emeğiyle ise büyük şirketler kar etsin.

4. Patron sınıfı, işçilerin çalıştıkları iş yerlerinin sahipleri. İşçilerin ürettikleri çok fazla miktardaki değere el koyarak zenginliklerini elde ediyorlar. Bu değerden işçilere çok küçük bir pay kalıyor. Onlar için en önemli şey en asgari miktarda işçi çalıştırıp, en asgari maaşları verip en azami karları elde etmek. Toplumun refahına katkıda bulunmak için değil, ancak sadece kendi karlarını korumak için milyonlarca insandan oluşan bir işsizler ordusuna ihtiyaçları var. Kapitalist düzen, böyle işliyor işte.

5. Son yıllarda tüm patronlar, bu işsizler ordusunu adeta güvence altına almak için durmaksızın çalışıyor. Tüm ülkeden sendikalaştıkları için işten çıkarılan, sarı sendikadan ayrıldığı için toplu halde işten atılan, sendikasızlıkla birlikte açlık ücretleri dayatılan işçilerin haberlerini alıyoruz. Yüksek enflasyonda alım gücümüzün düşmesini, işçi konfederasyonlarının satılmışlığını fırsat bilen patronlar krizden maksimum kar elde etmek istiyorlar.

6. Patron sınıfının bu saldırganlığına, milyonların işsizlikle burun buruna bırakılmasına karşı emekçilerin tek bir panzehiri var: O da örgütlenmek. Her fabrikada, her atölyede, her iş yerinde birlik kurmak. Sendikalaşmak, sendikal hakları için her türlü imkanı kullanarak mücadele etmek. Tıpkı bu seneki metal TİS’indeki gibi işçi sınıfı, ancak birliğini koruyarak ve örgütlülüğüne güvenerek somut kazanımlar elde edebilir. 

Continue Reading

İşçi Hareketi

Özçelik-İş Eti Alüminyum patronuyla anlaştı, direniş sona erdi

Yayınlandı

on

aluminm

Eti Alüminyum patronlarının %55’lik zam dayatmasını kabul etmeyen işçiler “%100 zam!” diyerek iş yavaşlatma eylemine başlamıştı.

İşçiler, sefalet dayatan patronların yanı sıra, ücret mücadelesinde yanlarında olmayan yetkili Özçelik-İş sendikası yönetimini de protesto etti. İşçiler, sarı sendikaya yönelik öfkesini Seydişehir’deki Özçelik-İş şubesi önüne de taşıdı.

İş yavaşlatma eylemi yapan işçiler, “açlık sınırında değil insanca geçinecek ücret” diyerek vardiyalar halinde direniş nöbetini sürdürdü.

SARI SENDİKA 1000 LİRA ARTIŞA “EVET” DEDİ

Ancak sarı Özçelik-İş sendikası yöneticileri, patronla masaya oturarak işçileri sattı. Sendika bürokratlarının patronlarla yaptığı görüşme sonucunda işçilere şu mesaj gitti:

Yaptığımız girişimler sonucunda 01.01.2024 tarihinden geçerli olmak üzere ücretlerinizde yüzde 62 oranında artış yapılması konusunda mutabakat sağlanmıştır. Protokole yönelik detaylı bilgiyi Şube Başkanı ve yöneticilerimiz sizlere aktaracaktır”

%100 zam için günler boyu direnişini sürdüren işçiler, anlaşmadan memnun değil. 

Continue Reading

Açıklama

Mağaza Market-Sen: Düşük Ücret Dayatmasına, Uzun Çalışmaya, Mobbinge Son Vermek İçin Her Markete Sendika

Yayınlandı

on

images 13

Mağaza Market-Sen’in “Düşük Ücret Dayatmasına, Uzun Çalışmaya, Mobbinge Son Vermek İçin Her Markete Sendika!” başlıklı açıklaması sosyal medya hesaplarından paylaşıldı.

 

Açıklama şu şekilde:

 

“İşçilerin omuzlarında ekonomik krizin yükü artmaya devam ediyor. Asgari ücrete yapılan zammın ardından yeni yılda yeni zamlarda yağmur gibi geldi.

 

Market patronları yurdun dört bir yanına mağaza açmaya devam ediyor. Marketler büyürken, işçilerin ücretleri daha da düşüyor, hakları daha da tırpanlanıyor. A101, ŞOK, BİM, HAKMAR, HAPPPY CENTER… ve daha fazlası. Tüm cirolarını market işçilerinin fazla mesailerinden ve gasp ettikleri haklarından elde ediyor.

 

Bu gidişata dur demek için İstanbul başta olmak üzere, birçok yerde HER MARKETE SENDİKA diyoruz. Haklarımız var, sendikamız var. Yalnız değiliz. Patronların ağalık ve kölelik düzenine birlik olarak son verebiliriz.

 

Sen de şimdi Mağaza Market-Sen’e üye ol!


Haklarımızı patronlardan hep birlikte alalım!”

 

Continue Reading

Trending